Önsöz’den
“İkinci atom
bombasının patladığı nokta, yani bombanın hipomerkezi (Japonca bakushin-chi)
Nagazaki’nin Urakami semti olmuştu. Bu kitaptaki öyküler, bu nükleer şiddetin
günümüz Urakami sakinlerinin kolektif belleklerinde yarattığı travmalar ekseninde
gelişiyor. Öykülerin referans aldığı bir başka tarihsel bellek ise, 16. Ve 17.
Yüzyılda Hristiyanlığı kabul eden Japonlara karşı kendi devletleri tarafından
uygulanan sistematik şiddet ve zulüm. YuichiSeirai, ilk bakışta bu iki tarihsel
belleğe yabancılaşmış gibi görünen öykü karakterlerinin aslında nasılda
bunların derin etkisi altından olduklarını ustalıkla betimliyor. Üstelik, o
zamana kadar süren saf, masum, günahsız Nagazaki imgesini de tersine çevirerek
yapıyor bunu. Nagazakililerin deliliklerini, şiddet eğilimlerini ve
günahlarını, devlet denen mekanizmanın delilik, şiddet ve günahlarıyla karşı
karşıya getiriyor.”
Çiviler öyküsünde, bir anne-babanın ruh
hastası oğullarının karanlık dünyasını keşfetmeleri; Taşlar öyküsünde,
karıştığı bir skandal sonrasında istifa etmek zorunda kalan senatörle onun zihinsel
engelli çocukluk arkadaşının karşılaşmaları; Böcekler öyküsünde, atom bombası
sonrasında vücudunda izler kalan bir kadının kıskançlığı; Nektarlar öyküsünde,
kendisinden yaşça büyük olan eşini, genç bir tamirci çırağıyla aldatacak olan
otuzlu yaşlarda bir ev kadını; İstiridyeler öyküsünde, küçük kızının ölümünden
sonra dengesini kaybeden bir baba; Kuşlar öyküsünde ise bomba yıkıntıları
arasından kurtarılan ve gerçek ailesini hiç bulamamış bir adamın hikayesi
anlatılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder