✮✮✮
Kitapta
iki farklı hikaye parçalar halinde ilerliyor. Bunlardan biri gül yetiştiren
adam. O, Kurtuluş Savaşı yıllarında mücadele etmiş, savaş sonrasında ise vatanının,
mücadele ettiği değerlerin ters istikametinde evrilmesine tanıklık eden biri. Bu
değişimleri gördükçe hayata küsen ve kendi kabuğuna çekilen biri. Uzun yıllar
boyunca evinden hiç çıkmamış, peygamber kokusudur diye bahçesinde eşsiz güller
yetiştirmiş. Diğer hikayede ise modern çağı temsil eden genç bir yazar var.
Yaşlı bir işadamıyla evli olan Sitare’ye aşık. Sitare diğer insanların gözünde
yaşlı ve zengin işadamını, gençliği ve güzelliği ile kandıran, onunla evlenen
ve daha sonra her fırsatta onu aldatan biridir. İşadamı hastanede yatarken
Sitare, Yazar ve arkadaşları olan birkaç kişi ile birlikte tatile çıkarlar. Lüks
oteller, kumarhaneler, gece kulüpleri onların değişmez mekanları olur. Sitare,
arkadaşlarıyla birlikte sohbet ettikleri bir akşam oldukça ümitsiz bir biçimde
arkadaşlarının hakkındaki düşüncelerinin doğru olmadığını, sanılanın aksine
kocasını aldatmadığını söyler ve aynı gece intihar eder. Gül yetiştiren adam
ise torununun ısrarlarına dayanamayarak sabah namazını camide kılmak için
dışarı çıkar. Yüksek katlı binalar, renkli ışıklarla süslenmiş vitrinler, hızla
geçen otomobiller…Her şey ona yabancı ve bozulmuş gelir. Arkadaşları boşu
boşuna can vermişçesine fötr şapka takan birinin olduğunu görür. Namaz
çıkışında imamı bile cübbe ve sarığını çıkarmış, sakalsız olduğunu görünce
dayanamaz. Yıllardır içinde biriken suskunluğunu bozar. İmanın gizli, İslam’ın
ise aşikar olması gerektiğini, dışı kafire benzeyen insanın içinin de kafire
benzemeye başlayacağını söyleyerek onları uyarır.
Sitare’nin intiharının ardından yazar Sitare’nin de arkadaşı olan Tansel ile
evlenme hazırlığındadır. Elindeki gazetede 80 yaşındaki bir adamın halkı isyana
teşvik ettiği iddiasıyla tutuklandığı yazmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder