25 Aralık 2018 Salı

YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ_Aziz Nesin

✮✮✮
“Benim işime yarar bir şey olunca, evet, o zaman bana yaşamıyorsun diyorlar ama kendi işlerine gelince yaşıyorsun diyorlar.”
Kaybolan nüfus kağıdını tekrar çıkartmak için nüfus müdürlüğüne giden ve 1915 yılında Çanakkale'de şehit olduğunu, kütük defterine göre yaşamadığını öğrenen, okula gitmek istediğinde yaşamayan, askere alınacaksa yaşayan, terhis edilecekken yaşamayan, borç ödeyecekse yaşayan, miras alacaksa yaşamayan, vergi ödeyecekse yaşayan, iş ararsa yaşamayan, dava açacaksa yaşamayan, tımarhaneye kapatılacaksa yaşayan, evlenecekse yaşamayan Yaşar Yaşamaz’ın hapishanede koğuş arkadaşlarına anlattığı yaşam öyküsüdür. Hapse ilk girdiğinde gariban bir halde olan Yaşar Yaşamaz’ın zaman geçtikçe gözü açılır ve para kazanmanın çeşitli yollarını bulur. Yaşar, düzene uyum sağlamayı öğrenir. Boynu bükük girdiği hapisten, iki dirhem bir çekirdek çıkar.

21 Aralık 2018 Cuma

GÜNAHKAR_Tess Gerritsen

✮✮
Manastırda genç bir rahibe vahşi şekilde öldürülmüştür. Yaşlı olan bir diğeri de ağır şekilde yaralıdır. Bir süre sonra terk edilmiş bir binada, tanınmaması için elleri ve ayakları kesilmiş, yüz derisi soyulmuş bir kadın cesedi bulunur. Bu cesedin cüzzam hastası olduğu tespit edilir. Dedektif Jane Rizzoli bir yandan olayı soruştururken bir yandan da onun için sürpriz olan hamileliği ile uğraşmaktadır. Adli Tıp Doktoru Maura Isless’in ise üç yıldır görüşmediği eski eşi tekrar onunla iletişime geçerek kafasını karıştırır. Geliş sebebinin aslında kendisi olmadığı ve neden olduğunu öğrendiğinde aslında hiçbir şeyin düzelmediğini ve düzelemeyeceğini anlayacaktır. Cüzzamlılar ile ilgili yoğunlaşan Jane Rizzoli Hindistan'ın bir köyündeki yaşanan büyük bir dramı ortaya çıkartacak ve cinayetlerin bunlarla ilişkisini bulacaktır.

13 Aralık 2018 Perşembe

KAZAKLAR_Tolstoy

✮✮✮
Moskova’da sefahat içinde yaşayan Olenin, başarısız aşk hayatından, yapmacık ve ikiyüzlü ilişkilerden, son zamanlarda kumar yüzünden artan borçlarından oldukça bunalmıştır. Buradaki hayatını geride bırakmak, yeni bir hayata başlamak ister. Moskova'dan ayrılarak uzun bir yolculuğa çıkar. Uşağı Vanyuşa ile birlikte orduya katılır. Bağlı olduğu askeri birlikle Kazakların bulunduğu Terek adlı bir köye giderler. Askerler bu köydeki evlerde misafir olarak kalmaya başlarlar. Olenin de köyün en güzel kızı Marianka’nın ailesine kiracı olur. Kazak karakolunda görev yapan Luka, Marianka’yla evlenmek istemektedir. Çalışkan, cesur, yakışıklı, hayat dolu bir adam olan Luka bir Abrek (Çeçen) öldürdüğünde ün kazanır ve Marianka’yla evleneceğine kesin gözüyle bakılır. Olenin, Yeroşka adında bir avcıyla tanışır. Birlikte ava çıkarlar, içerler. Çok iyi ahbap olurlar. Olenin burada çok huzurlu ve mutludur. Ava çıkmak, doğayla iç içe olmak ona çok iyi gelir. Hayatının geri kalanını burada geçirebileceğini düşünür. Marianka da bu güzelliği tamamlayan bir dekordur onun gözünde. Fakat onun Luka ile nişanlanacağını öğrendiğinde bu dekor bozuluverir. Marianka’ya aşık olduğunu fark eder. Onunla evlenmek istediğini söyler. Ertesi gün de Marianka’nın ailesine gidip evlenme isteğini bildirecektir. Fakat sabah uyandığında Abreklerin köye yakın bir bölgeye geldiğini öğrenince Luka ve diğer Kazak askerlerle birlikte yola çıkar. Olenin aslında çatışmaya katılmayı istemez, sadece Çeçenleri görmek için gider. Çatışma sırasında Abreklerin hepsi öldürülür ve Luka da ağır yaralanır. Köye döndüklerinde Olenin, Marianka’yı görmeye gider; fakat Marianka onu istemediğini söyleyerek tersler. Çünkü birçok Kazak operasyonda ölmüştür ve Luka ise yaralıdır. Bunun üzerine kendisi için hiçbir umut olmadığını anlayan, Marianka’yı her zamankinden daha çok seven, onunsa kendisini hiç mi hiç sevmeyeceğini fark eden Olenin, Terek köyünden ayrılmak üzere yola çıkar.

11 Aralık 2018 Salı

BEYAZ GEMİ_Cengiz Aytmatov

✮✮✮✮✮
Mümin Dede, ilerlemiş yaşına rağmen çalışmaya devam eden geleneklerine bağlı biridir. Kızı ve damadı tarafından terk edilen torunu onlarla birliktedir. Dede ve torun birbirine çok bağlıdır. Çocuk dedesinin anlattığı efsanelerle büyümüştür. Bunlardan bir tanesi de Maral Ana efsanesidir. Bu efsaneye göre zamanında Kırgızlar ölen hanları için tören düzenlerken kalleşçe bir saldırıya uğrarlar ve tüm Kırgızlar öldürülür. Fakat tören sırasında ormana gitmiş olan bir kız ve bir de erkek çocuk sağ kalır. Saldırganlar onları takip ederler. Yakaladıklarında ise öldürmek için uçurum kenarına götürürler. Beyaz bir Maral Ana (geyik) çıkagelir ve çocukları himayesine almak ister. Düşman, bugün himayesine aldığı çocukların bir gün gelip Maral Ana’nın soyunu öldüreceğini belirtir. Maral Ana buna rağmen çocukları himayesine alır ve onları Isık Gölü kenarına kadar getirir. Burada yeniden çoğalmalarını sağlar ve Kırgızlar ile Marallar barış içinde burada yaşarlar. Fakat yıllar sonra insanlar Maral soyundan geldiklerini belli etmek için arayış içine girerler ve gösteriş meraklısı iki kardeş beyaz bir maralı öldürür ve boynuzlarını babalarının mezarının üzerine koyar. Böylece Maral soyundan gelmenin simgesi bu olur. Bu çok ilgi görür ve insanlar maralları öldürüp aynısını yapmaya başlar. Bunun üzerine sayıları oldukça azalan beyaz marallar Isık Gölünü terk ederler ve o zamandan beri kimse beyaz maral görmemiştir.Dinlediği hikaye ve efsanelerle oldukça hayalperest büyüyen çocuk zamanını dedesinin dürbününü alıp dağın eteklerinden Isık Gölünü izleyerek geçirir. Her gün aynı saatte beyaz bir gemi gölde görünür ve geçip gider. Çocuk babasının o gemide çalıştığını, kendisinin de başı insan vücudu balık olan bir canlıya dönüşerek babasının yanına gittiğini hayal eder.  Mümin dede, damadı Orozkul’un yanında çalışmaktadır. Orozkul orman işçilerinin amiridir. Çocuğu olmadığı için sürekli Mümin Dedenin kızı suçlar ve bu yüzden sürekli içer ve karısını döver. Mümin dede ise buna pek ses çıkartamaz çünkü torunu büyüyene kadar çalışmak ve ona bakmak zorundadır. Orozkul, kaçak tomruk satışı da yapmaktadır. İşlerin ters gittiği bir gün Orozkul yaşlı adamı işten kovar. Kızını da boşadığını söyler. İşten atılan ve kızı tarafından da suçlanan Mümin Dede rahatsızlanır. Dedesinin halini gören çocuk, Orozkul’dan nefret eder ve Maral Ana’ya, bir bebek getirmesi için dua eder. Çocuğu olunca Orozkul'un yumuşayacağını ve her şeyin düzeleceğini düşünür. Bu sırada da rüyasında beyaz Maral Ana’nın boynuzunda bebek sepeti ile ona doğru geldiğini görür ve mutlu olur. Daha sonrada çocuk beyaz maralları nehrin diğer yakasında görünce her şeyin düzeleceğini düşünmeye başlar. Marallar ve Maral Ana geri dönmüştür. Orozkul tomruk taşımak için kamyon ve adamları ile gelir. Mümin dede de affedilmek umudu ile onlara yardımcı olur. Tam bu sırada nehrin diğer tarafında maralları görürler. Çocuk hasta olduğu için o gün evde kalır ve yatar. Uyandığında ise dışarda bir hareketlilik vardır. Ateş yakılmış ve ziyafet hazırlanmaktadır. Mümin dedesi de çok içmiş ve pişman pişman ateşin başında oturmaktadır. Çocuk ne olduğuna anlam veremez fakat kesik başı gördüğünde donup kalır. Kesik baş bir Maral’a aittir ve Orozkul ile arkadaşları onun etini yiyerek ziyafet yapmaktadır. Maral Ana efsanesiyle büyüyen çocuğun tüm hayalleri ve umutları yıkılır. Artık burada daha fazla kalamayacağını anlar ve balık olup beyaz gemiye yüzerek babasına ulaşma hayalini gerçekleştirmek için nehrin kıyısına gelir ve kendini bırakır...

7 Aralık 2018 Cuma

NECİP FAZIL - HİKAYELERİM

✮✮✮
"En dakik Şeriat mihengi" ne vurulduktan sonra bütünleştirilen ve bütünleştirilecek olan eserleri üzerinde bu ölçüyü devam ettirmeye başlar ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcunu üstlenirken;
O'na...
Üstadımız, Güdücümüz, Varlık Vesilemiz'e...
Dost, düşman, sevgi, nefret;
"sema, toprak, güneş, dünya, Allah, Peygamber, kâinat öğreticim"ize...
En yakıcı hasret; ve dayanılmaz yalnızlığımızı dayanılır hale getiren "emanet"lerine sadakat yeminiyle..
Necip Fazıl Kısakürek'in 1925 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış bütün hikâyeleri…

4 Aralık 2018 Salı

ELVEDA GÜLSARI_Cengiz Aytmatov

✮✮✮✮
Tanabay ilçeye indiğinde, geceyi oğlunun evinde geçirmek niyetindeyken, gelininin söylediği sözlere katlanamaz ve geç bir saatte emektar atı Gülsarı’nın çektiği arabasıyla yola çıkar. Evine gece yarısı varacaktır ama işler planladığı gibi gitmez. Kendisi gibi atı Gülsarı da yaşlanmıştır. Yolun yarısına varmadan Gülsarı olduğu yere yığılır. Tanabay ıssız bir yerde kalmıştır. Hava da oldukça soğuktur. Bir ateş yakar ve paltosunu da Gülsarı’nın üzerine örter. Gülsarı son nefesini verinceye dek onun yanında bekler. Bu bekleyiş sırasında kimi tatlı kimi acı hatıralar canlanır gözünde. Gülsarı’yı savaştan döndükten sonra at korosında çalışmaya başladığında tanımıştır. Eşine ender rastlanacak değerli bir attır. Tanabay onunla çok yarışlar kazanır. Çok uzaktan görenler bile onu zarif ve hızlı koşuşundan tanırlar. Böyle meşhur olması üzerine parti ilçe başkanı onu binek atı olarak ister. Tanabay karşı çıkacak durumda değildir. Gülsarı sürekli kaçarak yılkıların arasına geri döner. Kaçmaması için ayakları demir kementlerle bağlanır, iğdiş edilir.  Tanabay onu bu halde görünce kendine hakim olamaz ve onu bu hale getirenlere ağzına geleni söyler. Tanabay koyun korosunda görevlendirilir. Yüz koyun için yüz yirmi yavru büyütecek ve koyun başına üç kg yün temin edecektir. Normal şartlar altında bile bunları gerçekleştirmesi çok zor iken o yıl kış erken gelir. Koyunlar ardarda doğum yapmaya başlarlar. Fakat açlıktan ve buz gibi soğuktan dolayı koyunların ve kuzuların birçoğu ölür. Ona koyunların kuzulayacakları zaman kullanması için tahsis edilen ağılın viran durumda olması, hava şartlarının bozukluğu, yardım için yanına verilen gençlerin işi bırakıp gitmeleri, her seferinde daha fazla ürün isteyen merkez yöneticilerinin problemlerine ilgisiz kalmaları moralini bozar. O günlerde teftişe gelen müfettişe patlar. Müfettişe yetkililer olarak sadece konuştuklarını, problemin çözümüne dair kafa yormadıklarını, hep daha fazla istemekten başka bir şey bilmediklerini söyler. Onlar için “yeni efendi” der. Tanabay bu sözleri üzerine devrim düşmanlığıyla suçlanır ve partiden atılır.