Oblomov, Rus
bir toprak soylusunun oğludur, doğuştan zengindir. Bu yüzden sürekli çalıştığı
bir işi yoktur. Çok zaman evindeki kanepede uzanır vaziyettedir. Zorunlu haller
dışında da evinden hatta odasından çıkmamaktadır. İçinde bulunduğu oda hem
yatak odası, hem çalışma odası hem de konuk ağırlama odasıdır. Oblomov
soyluluğu gereği hiçbir zaman elbiselerini tek başına giymez, çorabını bile
kendisi giymez, uşağına giydirir. Sürekli kafasında planlar kurar ama hiçbirini
faaliyete geçiremez. Problemleri sürekli kafasında taşır, çözmek için adım
atacak mecali kendinde bulamaz. Babasından kalma üç yüz köylüsü olan
Oblomovka'nın da sahibidir. Oraya her yıl gitme planları kurar ama hiç gidemez.
Oblomovka'da işleri bir kahyaya devretmiştir. Kahya, oblomov'u dolandırmaktadır.
Oblomov bunun farkındadır ama bunu kendisine bile itiraf edemez. Zira eğer
itiraf etse gereğini yapıp Oblomovka'ya gitmesi gerektir. Oblomov, sürekli
şansızlığından, kadersizliğinden yakınır. Çünki ona göre bütün kötü işler
sonunda gelip onu bulur. Çocukluk arkadaşı Stolts, bu sıkıcı yaşamından
kurtarmak için genç güzel Olga ile tanıştırır. Olga sayesinde Oblomov dışarı
çıkmaya, insanlar arasına karışmaya başlar. Sabahları erken uyanır, kahvaltıdan
sonra kitap okur, gündemi, siyaseti takip etmeye başalar... Olga, ona iyi
gelmiştir. Ne var ki Oblomov ilişkileri boyunca nişan, evlilik ve çocuk
düşünmekten kendini alamaz. Bunların hepsi, hareket, uğraş, sorumluluk
gerektiren eylemlerdir. Oblomov'un doğasında ise bu saydıklarımız ne yazık ki
yoktur. Her zaman ki gibi “oblomovluk” baskın gelir. İşin ciddiye gittiğini
görünce yüzleşme cesareti bile bulamayarak Olga'ya bir mektup yazarak ayrılmak
istediğini haber verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder