12 Aralık 2017 Salı

ORTAÇAĞ'I ÖZLEDİM_Fikret Oğuztürk

✮✮✮✮
Zaman zaman ülkemizde belirli bir kesim tarafından beyan edilen bir argümandır. “Ortaçağ  karanlığına dönmek istemiyoruz.” Nedir bu Ortaçağ? Kime göre karanlıktır? Ortaçağ'da neler olmuştur? Her toprak parçasında, her insan topluluğunda aynı şeylerin yaşandığı bir dönem midir?
Onların Ortaçağ’ı başlığı altında 1.ciltte zenginliğini farklı milletlerin kanı, teri ve gözyaşından elde eden Batı’nın tarihine göz atıp; Kazıklı Voyvoda, Kabbalist hahamlar, Sebatayist geleneği ‘mum söndürme’, İznik konsili, Haçlı seferleri, köle ticareti, Cengiz Han, Kolomb ve Amerika’da yok edilen medeniyetler, insan avları, Engizisyon, Komünizm ve Stalin, atom bombaları, Afrika ülkelerindeki iç savaşlar, sömürülen ülkeler ve katledilen insanlar yer alırken 2.ciltte ise dünya savaşları, Vietnam, Ermeniler, Sırplar, Bulgar çetelerinin ve Kıbrıslı Rumların mezalimleri, Fransız Devrimi, Avrupa iç  savaşları, Yemen, Mısır, Suriye de katledilen, işkence gören Müslümanlar anlatılmıştır. 3.ciltte Bizim Ortaçağ’ımız başlığı altında günümüzde batıya mâl edilen birçok buluşun ilk kaynaklarının Razi, İbni Sina, İbnünnefis, Kindi, Heysem, Cabir Bin Hayyan, Biruni, Ömer Hayyam, Piri Reis gibi Müslüman bilim adamları olduğunu öğreniriz.
Kitaptan temizlik üzerine bir bahisle, onların ve bizim ortaçağımıza göz atalım.
Dr. Cabanes'den yapılan bir tercümede, şöyle anlatılıyor:
'Ortaçağ sonlarına doğru yalnız evlerde değil, asiller ve zenginlerin saraylarında da hela (tuvalet) yoktu!.. İhtiyaçlarını gidermek isteyenler, altında bir çeşit oturak bulunan iskemlelerine oturarak rahatlarlar; bu iskemleyi de odalarının bir bölmesine gizlerlerdi. 'Bahsi geçen 'oturak'ların pis kokusunun yayılmaması için 'kapaklı birer kutu' içine konulduğu ve yatağın başucunda (kadın ve erkeğe ait) iki adet sağlı sollu konulduğu, zamanla bu kutuların 'yatak odası' takımlarındaki komidin olarak; günümüzde, bizim de evlerimizi şereflendirdiğini acaba biliyor muyduk? 
'Bununla beraber sıkışanların, ihtiyaçlarını koridorlarda, şurada burada, bir duvar kenarında görmeleri adet halini almıştı. Düşününüz ki; yalnız Fransa'nın değil, bütün dünyanın en büyük sarayı Versailles (Versay) Sarayı'nın inşa edildiği tarihte hela yoktu. Herkes, istediği yerde ihtiyacını giderdiği için, Paris'te sokaklar, avlular ve hatta parklar, pislik ve kokudan geçilmez haldeydi.’ 
Dr. A.Srayer ise 'İstanbul'da Dokuz Yıl' isimli hatıratında; Müslüman Türk'ün temizliğini şu satırlarla dile getirmiştir: 'Bugün bir Avrupalı, fakir bir Türk köylüsü kadar temizliğe dikkat etmez. Eski Paris'in ne kadar pis bir şehir olduğu herkesçe bilinir. O zamandan beri temizlik yolunda hayli mesafe aldığımızla övünür dururuz amma, Türklerin temizliğine ulaşabilmemiz için daha en az yarım asra ihtiyacımız var.'
17. asır sonlarında yurdumuza gelen Grolet adlı bir yazar; 'Türkler, yıkanmada mübalağaya kaçarlar; bu kadar sık yıkanmasalar, muhakkak ki, daha az hasta olurlar!.. Hemen her gün yıkandıkları için de beyinleri sulanmaktadır!..' diyerek pislikten kendi beyninin sulandığını ortaya koyarken; bir İspanyol seyyah da, 'Türkler, biz Hıristiyanların pis olduğunu ileri sürüyor. Halbuki yıkanmak zararlıdır. İspanya'da hayatı boyunca iki defa yıkanmış erkek veya kadın yoktur. Yıkanmanın zararı pek çok kişide görülmüştür. Hele biz Hıristiyanlar, alışık olmadığımız için bize daha zararlıdır' sözü ile İspanya'daki pisliği bizzat itiraf etmiştir!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder