30 Kasım 2017 Perşembe

ASLA ARKANA BAKMA_Tess Gerritsen

✮✮✮
“O ses ısrarla ölmediğini söylüyordu; efsanevi pilot Wild Bill Maitland, yani babam, acımasızca hazırlanmış bir oyuna alet edilmiş olabilir miydi? Yaşanan trajedinin üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen gerçekleri gün yüzüne çıkarmalıydım; daha dün gibi hissettiğim hüznü dindirmemin tek yolu buydu. Ama izlerin peşine düştükçe birileri hunharca öldürülüyor, geçmişe doğru attığım her adımda biraz daha dibe çöküyordum. Tek başımaydım, güçsüzdüm ve etrafımda güvenebileceğim kimse yoktu; ta ki onunla karşılaşana kadar...”
Willy Maitland’ın babasının kullandığı uçak, 20 yıl önce özel bir görev uçuşunda Laos-Kuzey Vietnam sınırında düşmüştür. O günden sonra ölü ya da diri babasından hiçbir haber alınamamıştır. Willy  kanser hastası olan annesinin ölüm döşeğindeki  son dileğini yerine getirmek icin babasının başına ne geldiğini araştırmaya başlar. Ona görev emrini veren generalle görüşmesi sırasında Gay Barnard ile yolları kesişir. Willy babasının izlerini takip etmek için Saygon’gidecektir ve Gay'da oraya bir vatan haini olan, karsı taraf icin çalışan Rahip Tuck lakaplı Amerikalı bir pilotu bulmak için gidecektir. Gay aradığı kişinin Willy’nin babası olduğunu düşünür. Ona aramalarında yardımcı olur. Willy iki kez ölüm tehlikesi atlatır. Kiminle görüşüp bilgi edinseler o kişinin öldürüldüğünü öğrenirler. Willy ve Gay uzun bir yolculuk sonrası Bill Maitland’ı bulurlar. Yirmi yıl önce özel bir kargoları olduğunu -kralın Amerika yanlısı kardeşi ve kasayla altınları-, uçağın içine yerleştirilmiş bir bombayla düşürüldüğünü öğrenirler. Savaştan kazanç sağlayan bir grup uçağın ve içindekilerin tamamen yok edilmesini istemiştir. Bill Maitland ise bu nedenle hayatta olduğunun bilinmesini istememiştir. Ücra bir köyde, kulaksiz ve yüzü yanmış bir halde de olsa bir yaşam kurmuş, bir yerli kadınla evlenip çocukları olmuştur. Fakat peşlerinden paralı bir askeri birlik gelir. İlkel savaş metodları ile düşmanı alt  etmeye çalışırken onları her adımda takip eden Vietnam kuvvetleri yardımlarına yetişir. Onları öldürmek için takip eden kişinin aslında vatan haini Rahip Tuck olduğunu öğrenirler.

28 Kasım 2017 Salı

OTOMATİK PORTAKAL_Anthony Burgess

✮✮✮
Alex; Dim, Pete ve Georgie adlı üç arkadaşıyla birlikte gündüzleri gayet normal bir genç gibi okuluna gitmekte, akşamları ise yaşlılara, kadınlara saldırarak paralarını çalmakta, kadınlara zorla sahip olmaktadır. Bir gece kedileriyle yaşayan yaşlı ve yalnız bir kadının evine girip evindeki altın, gümüş ve antikaları çalacak, daha sonra da bunları kara borsada satacaklardır. Eve gittiklerinde Alex üst pencereden içeri girerek yaşlı kadını etkisiz hale getirmeye çalışır. Kadın ve kedileri ona saldırınca Alex bir vazoyla kadının kafasına vurur. Kadın ölür. Polis geldiğinde çete arkadaşları çoktan uzaklaşmıştır. Böylece Alex tutuklanır ve tam on dört yıl hapis cezası alır. Hapis cezasının ikinci yılında hücrelerine yeni gelen bir mahkumu döver ve ölümüne sebep olur. Akşama doğru, içişleri bakanı ve hapishane müdürü gelirler. İçişleri bakanı, Alex’e iki hafta içinde serbest kalıp evine dönebileceğini, fakat yeni bir ıslah programına katılması gerektiğini açıklar. Ertesi sabah, Alex'i hapishaneye yakın yeni bir binaya götürürler. Küçük, temiz bir odası vardır. Ertesi gün tedavisi başlar. Koluna bir sıvı enjekte edildikten sonra dev bir ekranın karşısına kımıldayamayacak şekilde oturtulur. Uzun bir süre aşırı şiddet içeren görüntüler izlettirilir. Artık şiddet uygulama isteği olduğunda ağır baş ağrısı nöbetleri geçirmekte bu yüzden istemeden de olsa herkese iyi davranmaktadır. İki haftalık işkencenin sonunda yeni yöntemin olağanüstü başarısı olarak  serbest bırakıldığında annesi ve babasıyla yaşadığı eski evine gider. Onun yokluğunda ailesi odasını bir başkasına kiralamıştır. Yeni kiracıdan kötü bir evlat olduğuyla ilgili hakaretler işitir, daha önce tartakladığı yaşlılardan dayak yer, şimdi polis olan Dim tarafından dövülür fakat şiddetli baş ağrılarından korktuğu için hiç birine karşılık veremez. Ne yapacağını bilemeyerek sokaklarda dolaşmaya başlayan Alex, intihar etmeye karar verir. Yüksek bir yerden atlar. Ölmemiştir, fakat birçok kemiği kırılmıştır ve oldukça kötü durumdadır. Kaldırıldığı hastanede onu tedavi ederler. Tedavi eski Alex’i geri getirir. Artık şiddet fikri onu hasta etmemektedir. Eski günlerine döner ve yeniden bir çete kurar. Fakat artık bu işlerden eskisi kadar keyif almaz. Bir akşam tek başına dolaşırken eski arkadaşı Pete ile karşılaşır. Pete’in evlendiğini öğrenen Alex, farklı bir yaşamının olabileceğini, baba olmak istediğini fark eder. Alex artık büyümüştür.

25 Kasım 2017 Cumartesi

BÜLBÜLÜN KIRK ŞARKISI_İskender Pala

✮✮✮✮
'Bülbülün Kırk Şarkısı' Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in (SAV) hayatını konu alır.
Hz. İbrahim ateşe atılacağı zaman ona yardım etmek isteyen Bülbül’le tanışır. İbrahim (as) bülbülden kaçmasını ister, fakat bülbül kaçmaz ve beraber ateşe atlarlar. Fakat bir anda o korlar ve alevler güllere dönüşür. Ve kurtulurlar. Çünkü Rab ateşe, "Ey Ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol!" demiştir. Bülbül ile Hz. İbrahim dost olurlar.  Allah'ın "Eğer sen olmasaydın Ey Muhammed, kainatı yaratmazdım!" buyurduğu kişi hakkında konuşurlar. Hz. İbrahim O'nun çok uzun zaman sonra geleceğini kendilerinin göremeyeceğini söyler. Bülbül kendisi için dua etmesini diler. Böylece O’nun nuru nesilden nesile geçtikçe kendisinin ona olan aşkı da soydan soya çoğalacak, bedeni değişse de gönlündeki aşk her daim tazelenecektir. Hz. İbrahim onun için dua edeceğini fakat bir şartı olduğunu belirtir. Şartı, o gül açıncaya dek seher vakitlerinde onu anması ve açacağı çağda da kırk adet şarkı söylemesidir.Tarihlere göre bölümlere ayrılan romanda her bir bölüm Sahabe'den bir kişiye atfedilmiştir.
“Bütün şarkılarım sanadır ya Rasulallah
Ne ki vardır ya senden ya sanadır ya Rasulallah”
Çünki
“Seni her kim severse ben rakibim ya Rasulallah”

22 Kasım 2017 Çarşamba

KİMSE KIZMASIN KENDİMİ YAZDIM_Hasan Cemal

✮✮✮✮
Bugüne kadar dokuz kitap yazdım. Beni en çok zorlayan kimse kızmasın kendimi yazdım oldu.İnsanın kendi siyasal geçmişiyle hesaplaşması, kendi kendisiyle yüzleşmesi kolay değil. Hele bizdeki gibi itiraf geleneği pek olmayan bir ülkede, "Ben bir zamanlar böyle düşünüyordum, şimdi değiştim," diyebilmenin epeyce güçlükleri olduğunu yaşayarak da gördüm.”
Hasan Cemal kendi siyasi tarihini, kendi siyasi kişiliğinin oluşumunu artıları ile eksileri ile anlatır. Siyasi tarihi ile hesaplaşmaya girer. Yazar 60 ‘lı, 70 ‘li yıllardaki siyasi düşüncelerini ortaya koyar. Moskova' ya sempati ile bakan sol bir çizgidir bu. Çok partili demokrasiyi “Cici Demokrasi “ diyerek alaya almaktadır. Sorunların ancak tek partili totaliter bir sistem içerisinde çözülebileceğini savunmaktadır. Yazarın da yazı işleri müdürü olarak yer aldığı Devrim gazetesi Doğan Avcıoğlu yönetiminde o dönem askeri tahrik etme yönünde önemli çalışmalar yapmaktadır. Yazar bugün bulunduğu noktadan tüm bu görüşleri eleştirir. “Özgürlük demokrasi değil, ideolojiler savunuluyordu. Dünya üzerindeki hızlı ve kapsamlı gelişmeye ayak uydurma değil, statükocu bir tavır benimseniyordu. Bu şekliyle de bu kişilerin tavırları, özgürlükçü demokratik olmaktan çıkarak tutucu bir tarza giriyordu. “ der. 60 ‘lı yıllarda içinde bulunduğu ideolojinin yanlışlıklarını yaşadığı olaylardan örneklerle eleştiriler getirir. Demokrasiyi kendi düşüncelerini hakim kılmak için bir araç olarak kullandıklarını, açıkçası iktidar olabildikleri takdirde kendi düşünceleri dışındaki düşüncelere fırsat tanımayacaklarını düşündüğünü belirterek o zamanki demokrasi anlayışını eleştirir. Yazar12 Mart Muhtırası olaylarına da değinir. Farklı totaliter rejimlerin dünya üzerinde yaşandığına, fakat bunların hiçbirinin ayakta kalamadıklarına, çöktüklerine, ayakta kalanların ise çağdaşlık ve refah düzeyleri konusunda çok çok geride kaldıklarına dikkat çeker. Oysaki yaşayan devam eden tek sistem özgürlükçü demokrasidir. Bununla beraber yazar   Faşizmin, Nazizmin , Komünizmin çöküşü ile demokrasiye dönük tehdit bitmediğini söyleyerek Radikal İslami harekete değinir.Ve kitabı, uzun yıllar çalıştığı, etkisinde çok kaldığı, ancak bir süre sonra siyasi çizgilerinin ayrıldığı yazar Doğan Avcıoğlu ‘nun ölümüne ve onunla ilgili son duygularına değinerek tamamlar.

19 Kasım 2017 Pazar

ADALET

✮✮✮
McFall Sanat Müzesi küratörü Christopher Thomas, zengin ve soylu bir aileden gelen Rosemary ile evlidir. Rosemary aynı müzede ‘Silahlar ve Zırhlar’ bölümünün yöneticisidir. Chris, konumunu eşinin parasına ve desteğine borçlu olmasına rağmen o yokmuş gibi yaşar. Sürekli eşini aldatır, üstelik gizlemeye gerek görmeden. Müzedeki eserlerden bazılarını büyük meblağlar karşılığında gizlice satar. Ülkeye yasak yoldan eserler sokar. Müzede davet verildiği bir akşam Chris ile Rosemary tartışırlar. Chris sinirle dışarı çıkan karısının peşinden gider. O geceden sonra Chris ortadan kaybolur. Dedektif Jon Nunn kayıp olayını araştırmaya başlar. Birkaç hafta sonra Berlin Tarih Müzesinde demir bir giyotinin içinde bir ceset bulunur. Giyotin, McFall Sanat Müzesinden gelmiştir. Ceset fena halde çürümüştür. Sağlam kalan bir parmağın izi, diş ve kemer tokası cesedin Chris’e ait olduğunu gösterir. Avucunda Rosemary’e ait bir saç teli vardır. McFall Sanat Müzesinde yapılan araştırmalarda da üzerinde Chris’in kanı olan Rosemary’e ait bir gömlek bulunur. Tüm kanıtlar aleyhine olan Rosemary suçlu bulunur ve zehirli iğne ile idam edilir. Rosemary’nin ölümünden on yıl sonra onun için bir anma töreni düzenlenir. Onun katil olmadığını düşünen Dedektif Jon Nunn için iyi bir fırsattır. Çünki asıl katilin de orada bulunacağından emindir. Törende  Rosemary’nin arkadaşı kendisine emanet edilen günlüğü herkese okur. Rosemary son sözlerinde, kız kardeşinin ölümünden sonra onun çocuklarına vasilik eden ve tüm parayı yöneten Peter’ı işaret etmiştir. Nunn Berlin’de yapılan otopsinin raporlarını başka bir uzmana gösterir. İnceleme sonucu cesedin dokuz parmak ucunun olmadığı, olan parmak ucunun ise kesilerek cesede eklendiği, ölen kişinin Asya kökenli olduğu, boyunun ise kesinlikle Chris’e uygun olmadığı ortaya çıkar. Nunn, Peter’ı sıkıştırır. Chris’in yaşadığını öğrenir ve onun peşine düşer.

15 Kasım 2017 Çarşamba

ÇİLE_Necip Fazıl

✮✮✮✮✮

Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 günü İstanbul'da doğan şair, yazar ve düşünür. Mekteb-i Fünun-u Bahriye-i Şahane'de okurken hocaları arasında Yahya Kemal ve Hamdullah Suphi gibi isimler vardır. Bu dönemde şiire olan ilgisi artan Necip Fazıl,"Nihal" isminde haftalık bir dergi çıkarır. 1921 yılında Darülfunun Felsefe Şubesi'ne kaydolur. Bu okulda birçok ünlü edebiyatçı ile tanışır. "Yeni Mecmua" dergisinde şiirleri yayınlanır. 1924 yılında aldığı bursla Paris'teki Sorbonne Üniversitesi'ne gider. Türkiye'ye döndükten sonra çeşitli bankalarda çalışır. Necip Fazıl, 24 yaşındayken yayımladığı ikinci şiir kitabı Kaldırımlar ile tanınmıştır. 1934 yılına kadar sadece şair olarak tanınmış ve o devirde Türk basınının merkezi olan Bâb-ı Âli'nin önde gelen isimleri arasında yer almıştır. 1934 yılında Abdülhakîm Arvâsî ile tanıştıktan sonra büyük bir değişim yaşayan Kısakürek, 1943-1978 arasında 512 sayı yayımlanan Büyük Doğu Dergisi yoluyla İslamcı görüşlerini kamuoyuna duyuran ve Büyük Doğu Hareketi’ne önderlik eden bir şairdir. Dergi, Türkiye'de antisemitizmin yayılmasında öncü bir rol oynamıştır. 25 Mayıs 1983'te vefat etmiştir. 

UTANSIN
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

11 Kasım 2017 Cumartesi

GARDİYAN_Dolores Redondo

✮✮
Dedektif olan Amaia Salazar, zor bir çocukluk geçirmiştir. Küçük yaşta, akıl hastası olan annesinden gördüğü şiddetle ölümden dönmüştür. Halasının yanında büyümüş, sonra doğduğu kasabadan ayrılarak kendine farklı bir yaşam kurmuştur. Ünlü bir heykeltıraş olan kocası James’le uyumlu bir çifttirler, fakat çocukları olmamaktadır. Bir gün, yaşadığı şehir bir cinayetle sarsılır. Doğduğu kasabada henüz ergenlik çağındaki bir kız öldürülmüştür. Ceset, bir ormanda bulunmuştur. Kıyafeti boydan boya yırtılmış olan kızın üzerine bölgede çok bilinen bir tatlıdan bir parça konulmuştur. Cinayeti araştırmak için görevlendirilen Amaia doğduğu kasabaya dönmek zorunda kalır. Araştırmalar sürerken, aynı yaşlarda iki kız daha öldürülür. Cinayetleri işleyenin bir “yaratık” olduğu iddiaları atılır ortaya. Basajaun, bölgede yaşayanların yüzyıllardır ormanda yaşadığına ve uzun süredir ortalarda görünmediğine inandığı bir yaratıktır, adeta ormanın gardiyanıdır. Amaia tatlıdaki un karışımını analiz ettirir ve bu unun kız kardeşinin işletmekte olduğu fırında kullanıldığını ortaya çıkarır. Kız kardeşi Flora bunu öğrendiğinde katilin, alkol tedavisi olan kocası Victor olduğunu anlar ve onunla yüzleşir. Victor kızları öldürdüğünü itiraf eder.

9 Kasım 2017 Perşembe

BEYEFENDİ_Erdoğan İzgören

✮✮✮
Küçük bir Anadolu kasabasında doğan Ali, büyük bir şehirde dört yıl okuduktan sonra İzmir’de bir liseye öğretmen olarak atanır. Onun okul, köy ve öğretmenlik hayatından kesitler sunan Beyefendi, Anadolu insanına yabancılaşan aydının romanıdır.
“Kopuk, anasından başka düşünür, babasından başka giyinir. Onların giyimlerinden, düşüncelerinden,  davranışlarından, konuşmalarından utanır. O artık Beyefendi´dir. Anadolu insanı onun yanında rahat değildir. Dudaklarına kibar, nazik ve fakat sahte bir tebessüm sürer, karşısında ceketini düzeltir, ağzının kenarına iliştirdiği sigarayı çıkarır, hatta tokalaşmak için ellerini ceketine siler. Ama Anadolu insanının bu davranışında gizli ve aşılmaz bir zırh vardır. Anadolu insanı O´na kendisini kapatmıştır artık. Kopuk, zamanla kendine kapılarını kapatan toplumdan öcünü almaya çalışır.
Masa başına geçerler, karşılarında el pençe divan duran kendi insanından intikam alırlar...”

7 Kasım 2017 Salı

OSMANCIK_Tarık Buğra

✮✮✮
Ertuğrul Gazi’nin el avuca sığmaz oğlu Osmancık, güçlü ve kuvvetlidir. Herkes tarafından sabırsız ve öfkeli olarak bilinir ve bu nedenle de onun devlet yönetiminden çok uzak olduğunu düşünürler. Kendisi de bunun farkında olduğundan bu tür işlerle pek uğraşmaz. Osmancık, yoldaşları Konur Alp, Sungur, Gazi Rahman, Akça Koca ile birlikte ava çıkmayı, komşu beyliklere eğlenceye gitmeyi  daha çok sevmektedir. Ede Balı ile tanışmasından sonra Osmancık değişir ve bambaşka bir yön tutmaya başlar. Osmancık ufka dalıp dünyanın çok büyük olduğunu düşünürken yanına gelen Ede Balı, ona “Dünya’yı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz oğul! Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimiz. Önce bu yüzden küçülüyor sonra da Dünya’yı çok büyük görüyoruz, der ve ilave eder: Dünya bir ömür için, bir tek insan için büyüktür. Bir soy için değil; bir soyun benimseyeceği, bir soya benimsetilecek bir amaç, bir inanç, bir ülkü için değil!” Osmancık, Ede Balı’nın kızı Malhun Hatun’a âşık olur fakat Ede Balı’nın kızını vermemesi Osmancık’ı bir değişim ve arayış içine sürükler. Kendisinden ne beklenildiğinin arayışı içindedir. Osmancık, Ede Balı’nın tekkesinde kaldığı bir gün rüyasında Ede Balı’nın göğsünden çıkan bir ayın kendi göğsüne girdiğini, sonra bir çınar ağacı şeklinde dünyaya dal budak saldığını görür. Dört yana rahmet ve nur yağdıran bir çınar ağacıdır. Rüyanın tabirine göre, bu ay Malhun Hatun, bu çınar ağacı ise Osmancık’ın kuracağı devlettir. Osmancık tüm bu olanlardan sonra kararını vermiştir. Kılıcını, yayını, topuzunu kendisi için değil, soyu sopu için, soyunun amacı için kullanacaktır. Osmancık’taki değişimi gören Ede Balı kızı ile evlenmesine izin verir. Osmancık, yaşlanmış olan babası Ertuğrul Gazi’nin yerine beğ seçilir. Osman Beğ, ilk iş olarak civardaki Türk boylarını birleştirir. Yeni topraklar alınır, kaleler düşürülür yeni gelenler, bu topraklara yerleştirilir. Savaş, akın, ganimetin paylaşılması, yerleşme biçimi, doğumlar, evlenmeler, dostluk ve düşmanlıklar her şey bir düzene bağlanmıştır. Yöredeki herkes hayatından, malından emindir. İnegöl, Yarhisar, Aydos, Bilecik, İznik kaleleri alınır. Sırada Bursa vardır. Fakat Bursa çok iyi korunmaktadır. Kuşatma yapılır. Bu kuşatmayla oğlu Orhan ilgilenmektedir. Bu sırada Orhan hem yönetimde hem gazada olgunlaşmış, başarılara ulaşmıştır. Bundan sonra tek amaç Bursa’yı almaktır. Bu sırada Osman Beğ’in baba dostları, yoldaşları birer birer vefat etmektedir. Osman Beğ ise ölüm döşeğinde oğlundan gelecek zafer haberini beklemektedir. Sonunda nal seslerini duyar ve gülümser. Bursa alınmıştır. Osman Beğ beklediği habere ulaşmıştır. O, huzur içinde ölürken yeni bir dönem başlar. 

4 Kasım 2017 Cumartesi

ORHAN VELİ Bütün Şiirleri

✮✮✮✮
Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950)
Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusudur. 36 yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırmıştır. "Üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair" olarak tanımlanmıştır.
ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.


1 Kasım 2017 Çarşamba

GÜNEŞE DÖN YÜZÜNÜ_Ayşe Kulin

✮✮✮✮
Ayşe Kulin’in 1984’te yayınlanan ilk kitabıdır. Bozkırda Susuz Büyür Çiçek, Güneşe Dön Yüzünü, Kominis Nedir, Yoksullara Yardım, Bir Cenaze Töreni, Sami Bey’in Ruhu, Vitrinde, Bar, Bir Çekim Günü isimli öykülerden oluşur. Yazar, çocukluk yıllarından beri algıladığı, gözlemlediği siyasal yansımaları, çevresindeki insanların zaaflarını, özlem ve beklentilerini dile getirmiştir.