31 Aralık 2016 Cumartesi

RÜYA AVCISI_Stephen King

✮✮✮
Jonesy, Henry, Pete ve Beaver. 20 yıl önce Maine’in küçük bir kasabasında yaşayan birer çocuktular. Çocuklara özgü acımasızlığa kahramanca yanıt verecek cesarete sahiptiler. Duddits gibi garip isimli bir çocuğu kurtardıklarında, hiç beklemedikleri beşinci bir arkadaş daha kazandılar. Daha da beklenmedik olan, bu çocuğun onlara kazandırdığı esrarengiz güçtü. Bu güç çocukların arasında olağandışı bir bağ oluşturmuştu.
Şimdi ise 4 adam ayrı birer hayat sürmektedirler; hepsinin ayrı sorunları vardır; geçmişteki kahramanlık anıları peşlerini bırakmamaktadır ve ellerindeki güç, bir armağan olmaktan çok bir yüktür. Umulmadık bir kaza içlerinden birini neredeyse aralarından alacaktır. Bir şekilde Duddits’le bağlantılı olan uğursuzluğun geri döndüğünü başta fark etmezler. 
Ama kuzey ormanlarındaki dağ evinde yaptıkları yıllık toplantıda bir araya geldiklerinde, birbirlerine sıcaklık ve neşe sunmayı umarken, üzerlerine kara bulutlar çöker. Önce taşıdığı hastalığın farkında olmayan kaybolmuş bir avcı gelir kulübeye. Onu berbat bir tipi ve fırtına takip eder. Bu fırtına, içinde çok daha kötü güçler barındırmaktadır: Ölümcül bir dünya dışı güç kulübedekilerin bir kısmını etkisi altına alacak, sonuna kadar dayanabilenlerin de dehşetle yüzleşmelerine ve unuttukları güçlerini birleştirmelerine neden olacaktır.


Yağmur Beklerken_Tarık Buğra

✮✮✮✮
Cumhuriyet Halk Fırkası döneminde şirin bir Anadolu kasabasında halkın yararlanabileceği güzel bir park açılışı yapılır. Bu açılışla kasabalıların halk fırkasına olan güven ve sevgileri perçinleşir. Avukat Rahmi Bey kasabada büyümüş, küçük yaşta annesini ve babasını kaybedince hayatının sonraki dönemini amcası ve onun ailesiyle geçirmiş birisidir. Eşi ve iki çocuğuyla şirin kasabada sade ve huzurlu bir hayat sürmektedirler. Rahmi Beyin amcası Rıza  Efendi kasabanın sevilen ve sayılan bir simasıdır. Bu güzel geçen günlere gölge düşürecek, bu mutlu insanların arasına kırgınlıklar sokacak bir gelişme olur. Gazi Paşa’nın bizzat kendi isteğiyle kurulacak olan yeni bir siyasi partiden bahsedilmeye başlanır. Bu söylentiler yanında kasabadan partiye kimlerin olumlu bakıp katılacağı merakla gözlenmektedir. Kasabanın sevilen adamı avukat Rahmi’ye teklif gelir. Bu teklifi kabul eden fakat kabul etmekle de birçok yakınını karşısına alan Rahmi’yi zor günler beklemektedir. Aile yaşantısı ve hayat düzeni altüst olan Rahmi’nin  bir de uğraşmak zorunda kaldığı kasaba halkı vardır. Başarısızlıkla sonuçlanan bu çok partili hayata geçiş denemesinin bu şirin Anadolu kasabasına getirdiği huzursuzluktan başka bir şey olmamıştır. Sonunda Ankara’da tanınan ve sevilen Rahmi’ye vekillik teklif edilmiş ve hayatları zor da olsa eski günlerdeki gibi huzura kavuşmuştur.
"Acıkmışlar..Açlar, yazık. Dilenmeyi de bilmezler. Kapımızda bekleşirler. İki lokma alınca da gittiler.Anlamadın sen emmimin oğlu; eşeklik edip verdim paketi...kendimi bi bok sandığım için. Bilirim ben; ayıp olmasın diye aldı paketi.Bilirim ben; bekledikleri iki lokma iki çift laf..hatta bir selamünaleyküm; yok sayılmamak, eşya farzedilmemek: Varlıklarının, insanlıklarının kabul edildiğine inanmak. Asıl açlık bu. Yürütecek, konuşturacak, gözlerinin ferini getirecek iki lokma bu."




1984_George Orwell

✮✮✮
Okyanusya toplumunun büyük çoğunluğu, baskıcı düzene karşı ilgisizdir, Büyük Birader'in acımasız diktatörlüğü altında hiç tepki göstermeden yaşarlar. Winston Smith, içinde bulunduğu ortamla uyumsuz, yalnız bir kişidir. Akıl dışı bulduğu baskı düzenine muhalefet etmeye, Büyük Birader'e meydan okumaya çalışır. Direnişine Julia da destek olur. Birlikte düzene karşı gelirler. Kendilerine yeni bir yaşam kurmak isterler. Ne var ki, bir süre sonra yakalanırlar. Akıl almaz işkenceler görürler. İşkencelere dayanamazlar ve birbirlerine ihanet ederler.
 "Kestane ağacının altında/ Sen beni sattın, ben de seni." 

24 Aralık 2016 Cumartesi

CEP_Stephen King

✮✮✮

"Boston'da Boylston Caddesi'nde sevinçten adeta uçarcasına yürüyen Clayton Riddell içinse hayat çok daha mutlu ve umut vericiydi. İyi bir çizgi roman anlaşması yapmış, geleceğin umut dolu kapıları artık önünde açılmaya başlamıştı.  Ancak, her şey bir anda olup bitti. Tahribatın nedeni, herkesin cep telefonlarından yayılan ve sonradan frekans adıyla anılacak olan fenomendi. Clay ve bu faciadan canını kurtaran birkaç kişi, kendilerini medeniyetin zifir karanlık çağında, etraflarını saran kaos ve inanılmaz bir katliamın içinde bulurlar. Frekans yüzünden insanlar akıldan yoksun bir sürüye dönüşürler. Ve onlar için evrim başlar..."



22 Aralık 2016 Perşembe

Yüzyıllık Yalnızlık_Gabriel Garcia Marquez

✮✮✮
Roman José Arcadio Buendia ve bir grup arkadaşının ailelerini de yanlarına katarak, iki yıl boyunca, denizi bulma umuduyla dağları aşarak vardıkları ve Macondo adını verip kurdukları kasabada yaklaşık 100 yıllık bir zaman dilimini kapsar. José Arcadio ve arkadaşları Macondo’yu kurduklarında, kasaba tüm yoksulluklara ve yoksunluklara rağmen, cennetten bir köşe gibidir. Bir mezarlığı bile olmayan, kimsenin suça ve ölüme tanık olmadığı kasabada herkes mutlu ve huzurludur. Günün birinde kasabaya bir sulh yargıcının atanması kasabada büyük şaşkınlık yaratır.Sulh yargıcına hiç de ihtiyaçları olmadığını düşünürler ama değişim başlamıştır bir kere. Peşinden papaz gelir, kilise inşa edilir. Muz Şirketi kurulmasıyla sömürüyle tanışırlar.Tepki vermeye kalkışınca suş ve ölümler sıradan hale gelir. Kasabanın kurulduğu ilk yıllarda Çingeneler sayesinde yeniliklerden ve dünyanın geri kalanından haberdar olan kasaba, zamanla telefon, tren yolu ve türlü türlü teknolojik gelişmeyle tanışmıştır ama huzur çok gerilerde kalmıştır artık. İç savaş, doğanın yol açtığı yıkımlar, yozlaşma arka arkaya gelmiş, Macondo tüm masumiyetini yitirmiştir. Buendia ailesi ve evi ile Macondo’nun kurulması, yükselmesi, düşüşe geçmesi ve yıkılışı neredeyse paralel bir biçimde gerçekleşir. Buendia soyu ortadan kalkarken, Macondo da yok olur.
Dünya hayatının Macondo kasabasına ve 100 yıla sıkıştırılmış hali. İnsanlar yerleşir, medeniyet kurar, birbirleriyle çatışırlar ,yıkım ve kıyamet.


17 Aralık 2016 Cumartesi

GÜLÜN ADI_Umberto Eco

✮✮✮
13. Yüzyıl’da Avrupa’da siyasi karışıklıklar yaşanmaktadır. İmparator ile Papa arasında bir yetki mücadelesi sürmektedir. İmparator, kilisenin halk üzerindeki etkisinden rahatsızlık duymakta ve halkı istediği gibi yönetememektedir. Bir yandan da Hristiyan tarikatlar arasında çatışmalar yaşanmaktadır. Tüm bu sürtüşmelerin ve karışıklığın arasında cinayetler işlenmektedir. Eser, bu cinayetler üzerinden 13. Yüzyıl İtalyası’nın dini ve siyasi yapısını tanımlamaktadır. Frensisken, William ve Adso karakterleri işlenen cinayetleri çözmek için uğraşmaktadır. Önemli rahiplerin tek tek ölmesinin ardından Başrahip, bu durumun başlarına gelen bir lanet olduğunu savunur, ancak William’a göre bu cinayetlerin arkasında büyük bir sır yatmaktadır.
"-Gülmenin bu kadar kötü olan tarafı nedir?

-Gülmek korkuyu öldürür. Ve korku olmadan inanç olmaz. Çünkü şeytan korkusu olmazsa tanrıya ihtiyaç kalmaz."

Bay Mercedes_Stephen King



✮✮

"Sabahın erken saatleri ve iş arayanlar iş alabilmek umudu ile kuyrukta bekliyorlar ve kuyruk da her geçen dakika biraz daha uzuyor. Daha sonra uzaktan bir Mercedes görünüyor ve yavaşlamak yerine hızla kalabalığa doğru geliyor. Bekleyenler daha ne olduğunu anlayamadan Mercedes’in önünde can vermeye başlıyorlar. 

Bill Hodges zamanında davayı araştırmış ama katili yakalayamamıştır. Daha sonra emekli olmuş ve evinde emekliliğin tadını çıkartıyordur. Fakat bir gün Bay Mercedes olduğu iddia eden birinden bir itiraf mektubu alır. Yaptığı katliamdan ne kadar zevk aldığını anlatır ve dahası onu yakalayamadığı için emekli polisin kendini suçlu hissetmesini ister. Çaldığı Mercedes’in sahibine de benzer bir oyun oynamış ve sonunda onun intihar etmesini sağlamıştır. Bu zevki tekrar yaşamak için de bu kez emekli polisi seçmiştir fakat umduğunu bulamaz.Mercedes’i çaldığı yöntem ile Hodges’in arabasının kilidini açar ve içine bomba yerleştirir. Fakat işler yine umduğu gibi gitmez. Bunun üzerine mükemmel bir final yapmayı kafasına koyar. Bu kez sadece sekiz kişi ile yetinmeyecek, binlerce kişiyi yanında diğer tarafa götürecektir."

Okumayan bir şey kaçırmış sayılmaz. Hele ki "Stephen King" beklentisi içerisindeyseniz.

8 Aralık 2016 Perşembe

SERENAD_Zülfü Livaneli

✮✮✮
"Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i karşılamasıyla başlar.
1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.
Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor."
"Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.
Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık."




6 Aralık 2016 Salı

Bülbülü Öldürmek_Harper Lee

✮✮✮✮
"1960 yılında yayımlandığından bu yana bütün edebiyatseverlerin gönlünde özel bir yer edinen, Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek Amerika’nın güneyinde yaşanan ırkçılığı ve eşitsizliği bir çocuk kahramanın, Scout Finch’in gözünden anlatıyor. 
Harper Lee, kullandığı yalın ama çarpıcı dil aracılığıyla adalet, özgürlük, eşitlik ve ayrımcılık gibi hâlâ güncel temaları, Scout’un büyüyüş öyküsüyle birlikte dokuyarak, iyilik ve kötülüğü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde mercek altına alıyor.
Etkileyici gerçekliğiyle ürperten, “insani” vurgusuyla sarıp sarmalayan, çağdaş dünya edebiyatının en önemli örneklerinden biri olan bu  klasik roman bir “zenci”nin haksız yere suçlanması üzerinden gelişen olaylar; önyargılar, riyakârlık, sınıf ve ırk çatışmalarıyla beslenen küçük Amerikan kasabasının sınırlarını aşıp, insanlar arası ilişkide adaletin ve dürüstlüğün önemini anlatan evrensel bir hikâyeye dönüşüyor."

4 Aralık 2016 Pazar

Gündelik Felaket Teorileri_Marisha Pessl

✮✮✮
"Gündelik Felaket Teorileri. Harvard öğrencisi Blue van Meer'in izinde, kitaplardan filmlere, filmlerden hayata uzanan Gündelik Felaket Teorileri, yüreğin ve zihnin düştüğü tuzakları coşkulu bir dille anlatıyor. Ders programı formatında yazılmış bu etkileyici romanın her bölümü, bir edebiyat eserinin başlığını taşıyor ve sizi, kitaplar ve popüler kültür yardımıyla muazzam bir komployu çözmeye davet ediyor.
Bugüne değin otuz dilde yayımlanmış olan Gündelik Felaket Teorileri, çok okuyan, çok düşünen ve çok sorgulayan Blue'nun macerasını Nabokov, Shakespeare ve Flaubert gibilerinin eserlerinden Audrey Hepburn, Humphrey Bogart, Jane Russell ve daha nicelerine, doğru olduğunu varsaydıklarımızın ardında gizlenenlere uzanarak anlatıyor ve algı da denen göz kamaştırıcı kelebeği yükseklere uçuruyor."
“Kişinin kendi yaşam öyküsünü yazması ve bunun okunmasını beklemesi için yüce bir gerekçe bulmuş” olan Blue, bu gerekçenin ne olduğunu anlatıyor aslında. Kitap boyunca o gerekçeyi bekliyorsunuz. Blue annesini kaybettikten sonra üniversitede öğretim görevlisi olan babasıyla eyalet eyalet gezmeye başlar, lise son sınıfı ise Kuzey Carolina’nın Stockton kentinde geçirmeye karar verirler. Genellikle içe dönük bir kız olan Blue van Meer burada okulda Mavi Kanlılar olarak bilinen ve hayranlık duyulan bir grup gençle takılmaya başlar; Jade, Leulah, Charles, Nigel ve Milton’dan oluşan bu grup her pazar okulun Sinemaya Giriş dersi hocası genç, güzel ve gizemli Hannah Schneider’ın evinde buluşup yemek yer, Blue da bu gruba katılır ve bir süre sonra kendisini arkadaşları ve Hannah Schneider’in gizemini çözmeye çalışırken bulur.(570 sayfanın 350 sayfası böyle geçer, baba-kız konuşmaları hariç ergen muhabbeti) Ta ki hafta sonu gittikleri kamp gezisinde Blue , Hannah'ı bir ağaçta asılı bulana dek. 

2 Aralık 2016 Cuma

UÇURTMA AVCISI_Khaled Hosseini




✮✮✮✮
"Emir ve Hasan, Kabilde monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emirle Hasanın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkarının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.
Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip Californiaya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasanın hatırasından kopamaz.
Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakarlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.
Uçurtma Avcısında anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü..."
"Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar hırsızlığın bir çeşitlemesidir. Bir insanı öldürdüğün zaman bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarında bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın. birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Anlıyor musun?"

29 Kasım 2016 Salı

NAR AĞACI_Nazan Bekiroğlu


✮✮✮✮
"Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...
Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebriz'in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan'ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon'un "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail...
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu'nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap..."

 Fotoğraflardan yola çıkarak hikaye oluşturma fikri çok güzel. Çok beğendiğim kitaplardan biridir.

26 Kasım 2016 Cumartesi

LİMON AĞACI_Sandy Tolan


"Ortadoğu'nun kalbi... Acı, savaş, anlaşmazlık dolu bir tarih. İki halk ve iki aile. Topraklarından zorla sürgün edilen Filistinli Arap Beşir ile ailesi Nazi katliamından kaçmış olan İsrailli Yahudi Dalia'nın anlaşmazlığın ortasında kurduğu, yüreğinizi ısıtacak dostluğu... 
Zarafet ve merhamet ile yazılmış LİMON AĞACI her şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğunu ama yine de her şeyin olabileceğini hatırlatıyor. Tarihin acımasızlığına inat Ortadoğu'nun kalbinde yeşeren LİMON AĞACI unutamayacağınız bir kitap olacak."
Beşir ve Dalia'dan harika bir roman çıkarılabilecekken resmen bu iki karakter ve limon ağacı israf edilmiş. Gereksiz karakterler ve ayrıntılı tarih anlatımı çok yorucu. Beşir ve Dalia ile tarihsel anlatım birbirine  iyi yedirilmemiş.Bağımsız bölümler halinde kalmış.Sürükleyici bir tarihi roman olmaktan ziyade insanda sayfa atlama isteği uyandırıyor.

24 Kasım 2016 Perşembe

Kuzuların Sessizliği_Thomas Harris

✮✮✮
Çok bilinen bir eser olduğu için konusu hakkında bilgi vermeyi gereksiz görüyorum.  Dizisi veya filmi çekilmiş eserleri önce okumayı tercih ederim ama bu kitabı okumak bana yeni nasip oldu.Filmler genelde güzel ayrıntıları veremez. Bu kitapta da onu hissettim. Starling ve Crawford karakterlerinin filmde gerektiği gibi ifade edilmediğini düşünüyorum.

KAFES_Josh Malerman

✮✮✮✮✮
"Görülmemesi gereken korkunç bir şey... Ona atılan bir bakış kişiyi ölümcül bir deliliğe sürüklüyor. Ne olduğunu ve nereden geldiğini ise kimse bilmiyor...
Malorie ve iki çocuğu, olayların başlangıcından beş yıl sonra hayatta kalmayı beceren bir avuç insan arasındaydı. Nehrin kenarındaki terk edilmiş bir evde çocuklarıyla yaşayan Malorie, ailesinin güvende olabileceği bir yere gitmenin hayalini kuruyordu. Tek bir yanlış hamle ölümlerine yol açabilirdi. Ve onları takip eden bir şey vardı.
Bu bilinmeyene doğru göz bağının karanlığında yaptığı yolculukta Malorie sık sık geçmişini hatırlıyordu. Bilinmez tehlikenin karşısında bir araya gelerek hayatta kalmaya çalışan, kendisini de aralarına kabul ederek onu da kurtaran ev arkadaşları teker teker aklına geliyordu: Bir zamanlar yabancı olan bir grup insanın birer birer kapısını çaldığı evde kurdukları ortak hayat... Ancak sağ kalan ve kapılarını çalan insanlar arttıkça ortaya yüzleşmeleri gereken bir soru çıkmıştı: Herkesin aniden delirdiği bir dünyada kime güvenilebilirdi?"
Okurken gerildiğim ve elimden bırakamadığım bir kitap oldu. Çok beğendim.

19 Kasım 2016 Cumartesi

HİKAYECİ_Jodi Picoult

✮✮✮✮✮
Annesinin ölümüne sebep olan trafik kazasından sonra Sage yüzünde büyük bir yara iziyle yaşamak zorundadır. Kendisine yönelen bakışlardan oldukça rahatsız olduğu için geceleri bir fırında çalışır. Annesinin ölümünden kendini suçlamaktadır ve uzun zamandır yas terapilerine katılmaktadır. Terapi seansları dışında gündüz pek dışarı çıkmaz. Bu seanslarda Josef ile tanışır. Josef ölmek için ondan yardım ister. Fakat anlattıkları üzerine Josef ve Sage'in Auschwitz kampından sağ çıkmayı başaran büyükannesi Minka'nın da dahil olduğu olay örgüsü ortaya çıkar.
Upiorların romana katkısı etkileyici. Fakat finalde Sage bence olmaması gereken bir veballe bırakılmış. Bununla yaşamaya nasıl devam edebilir?
Ve kitaptan beğendiğim bir bölüm "Güç, senden zayıf olanlara korkunç şeyler yapmak değildir. Güç, korkunç şeyler yapabilecek durumdayken bunu yapmamayı tercih etmektir."

CAM ÇOCUK_Jodi Picoult

✮✮✮✮✮
Osteogenesis Imperfekta kısaca OI hastalığı ile dünyaya gelen Willow O'Keefe'nin yaşam öyküsü. Olaylar aile bireylerinin, doğum doktorunun ve avukatlarının gözünden bölümler halinde anlatılır. Hastalığı sebebiyle hastane ve tedavi masrafları oldukça yüksektir. Bulunduğu ortamlarda onun kullanımına uygun düzenlemeler yapılması da gerekir ki; ailenin maddi durumu gün geçtikçe daha da kötüleşmektedir. Annesi Willow'un yaşam standartlarını iyileştirebilmek adına tazminat alabilmek için "Kusurlu Doğum" davası açar. Dava süreci oldukça sancılı geçer.
Her bir bölümde onların gözlerinden olaya bakarken ve -sen de haklısın- derken buldum kendimi. Okurken kendimi  yargıladım sürekli. "Ben olsaydım, nasıl davranırdım?"
Güzel bir konu, etkileyici bir anlatım, akıcı bir dil. Beğenerek okudum.