25 Aralık 2018 Salı

YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ_Aziz Nesin

✮✮✮
“Benim işime yarar bir şey olunca, evet, o zaman bana yaşamıyorsun diyorlar ama kendi işlerine gelince yaşıyorsun diyorlar.”
Kaybolan nüfus kağıdını tekrar çıkartmak için nüfus müdürlüğüne giden ve 1915 yılında Çanakkale'de şehit olduğunu, kütük defterine göre yaşamadığını öğrenen, okula gitmek istediğinde yaşamayan, askere alınacaksa yaşayan, terhis edilecekken yaşamayan, borç ödeyecekse yaşayan, miras alacaksa yaşamayan, vergi ödeyecekse yaşayan, iş ararsa yaşamayan, dava açacaksa yaşamayan, tımarhaneye kapatılacaksa yaşayan, evlenecekse yaşamayan Yaşar Yaşamaz’ın hapishanede koğuş arkadaşlarına anlattığı yaşam öyküsüdür. Hapse ilk girdiğinde gariban bir halde olan Yaşar Yaşamaz’ın zaman geçtikçe gözü açılır ve para kazanmanın çeşitli yollarını bulur. Yaşar, düzene uyum sağlamayı öğrenir. Boynu bükük girdiği hapisten, iki dirhem bir çekirdek çıkar.

21 Aralık 2018 Cuma

GÜNAHKAR_Tess Gerritsen

✮✮
Manastırda genç bir rahibe vahşi şekilde öldürülmüştür. Yaşlı olan bir diğeri de ağır şekilde yaralıdır. Bir süre sonra terk edilmiş bir binada, tanınmaması için elleri ve ayakları kesilmiş, yüz derisi soyulmuş bir kadın cesedi bulunur. Bu cesedin cüzzam hastası olduğu tespit edilir. Dedektif Jane Rizzoli bir yandan olayı soruştururken bir yandan da onun için sürpriz olan hamileliği ile uğraşmaktadır. Adli Tıp Doktoru Maura Isless’in ise üç yıldır görüşmediği eski eşi tekrar onunla iletişime geçerek kafasını karıştırır. Geliş sebebinin aslında kendisi olmadığı ve neden olduğunu öğrendiğinde aslında hiçbir şeyin düzelmediğini ve düzelemeyeceğini anlayacaktır. Cüzzamlılar ile ilgili yoğunlaşan Jane Rizzoli Hindistan'ın bir köyündeki yaşanan büyük bir dramı ortaya çıkartacak ve cinayetlerin bunlarla ilişkisini bulacaktır.

13 Aralık 2018 Perşembe

KAZAKLAR_Tolstoy

✮✮✮
Moskova’da sefahat içinde yaşayan Olenin, başarısız aşk hayatından, yapmacık ve ikiyüzlü ilişkilerden, son zamanlarda kumar yüzünden artan borçlarından oldukça bunalmıştır. Buradaki hayatını geride bırakmak, yeni bir hayata başlamak ister. Moskova'dan ayrılarak uzun bir yolculuğa çıkar. Uşağı Vanyuşa ile birlikte orduya katılır. Bağlı olduğu askeri birlikle Kazakların bulunduğu Terek adlı bir köye giderler. Askerler bu köydeki evlerde misafir olarak kalmaya başlarlar. Olenin de köyün en güzel kızı Marianka’nın ailesine kiracı olur. Kazak karakolunda görev yapan Luka, Marianka’yla evlenmek istemektedir. Çalışkan, cesur, yakışıklı, hayat dolu bir adam olan Luka bir Abrek (Çeçen) öldürdüğünde ün kazanır ve Marianka’yla evleneceğine kesin gözüyle bakılır. Olenin, Yeroşka adında bir avcıyla tanışır. Birlikte ava çıkarlar, içerler. Çok iyi ahbap olurlar. Olenin burada çok huzurlu ve mutludur. Ava çıkmak, doğayla iç içe olmak ona çok iyi gelir. Hayatının geri kalanını burada geçirebileceğini düşünür. Marianka da bu güzelliği tamamlayan bir dekordur onun gözünde. Fakat onun Luka ile nişanlanacağını öğrendiğinde bu dekor bozuluverir. Marianka’ya aşık olduğunu fark eder. Onunla evlenmek istediğini söyler. Ertesi gün de Marianka’nın ailesine gidip evlenme isteğini bildirecektir. Fakat sabah uyandığında Abreklerin köye yakın bir bölgeye geldiğini öğrenince Luka ve diğer Kazak askerlerle birlikte yola çıkar. Olenin aslında çatışmaya katılmayı istemez, sadece Çeçenleri görmek için gider. Çatışma sırasında Abreklerin hepsi öldürülür ve Luka da ağır yaralanır. Köye döndüklerinde Olenin, Marianka’yı görmeye gider; fakat Marianka onu istemediğini söyleyerek tersler. Çünkü birçok Kazak operasyonda ölmüştür ve Luka ise yaralıdır. Bunun üzerine kendisi için hiçbir umut olmadığını anlayan, Marianka’yı her zamankinden daha çok seven, onunsa kendisini hiç mi hiç sevmeyeceğini fark eden Olenin, Terek köyünden ayrılmak üzere yola çıkar.

11 Aralık 2018 Salı

BEYAZ GEMİ_Cengiz Aytmatov

✮✮✮✮✮
Mümin Dede, ilerlemiş yaşına rağmen çalışmaya devam eden geleneklerine bağlı biridir. Kızı ve damadı tarafından terk edilen torunu onlarla birliktedir. Dede ve torun birbirine çok bağlıdır. Çocuk dedesinin anlattığı efsanelerle büyümüştür. Bunlardan bir tanesi de Maral Ana efsanesidir. Bu efsaneye göre zamanında Kırgızlar ölen hanları için tören düzenlerken kalleşçe bir saldırıya uğrarlar ve tüm Kırgızlar öldürülür. Fakat tören sırasında ormana gitmiş olan bir kız ve bir de erkek çocuk sağ kalır. Saldırganlar onları takip ederler. Yakaladıklarında ise öldürmek için uçurum kenarına götürürler. Beyaz bir Maral Ana (geyik) çıkagelir ve çocukları himayesine almak ister. Düşman, bugün himayesine aldığı çocukların bir gün gelip Maral Ana’nın soyunu öldüreceğini belirtir. Maral Ana buna rağmen çocukları himayesine alır ve onları Isık Gölü kenarına kadar getirir. Burada yeniden çoğalmalarını sağlar ve Kırgızlar ile Marallar barış içinde burada yaşarlar. Fakat yıllar sonra insanlar Maral soyundan geldiklerini belli etmek için arayış içine girerler ve gösteriş meraklısı iki kardeş beyaz bir maralı öldürür ve boynuzlarını babalarının mezarının üzerine koyar. Böylece Maral soyundan gelmenin simgesi bu olur. Bu çok ilgi görür ve insanlar maralları öldürüp aynısını yapmaya başlar. Bunun üzerine sayıları oldukça azalan beyaz marallar Isık Gölünü terk ederler ve o zamandan beri kimse beyaz maral görmemiştir.Dinlediği hikaye ve efsanelerle oldukça hayalperest büyüyen çocuk zamanını dedesinin dürbününü alıp dağın eteklerinden Isık Gölünü izleyerek geçirir. Her gün aynı saatte beyaz bir gemi gölde görünür ve geçip gider. Çocuk babasının o gemide çalıştığını, kendisinin de başı insan vücudu balık olan bir canlıya dönüşerek babasının yanına gittiğini hayal eder.  Mümin dede, damadı Orozkul’un yanında çalışmaktadır. Orozkul orman işçilerinin amiridir. Çocuğu olmadığı için sürekli Mümin Dedenin kızı suçlar ve bu yüzden sürekli içer ve karısını döver. Mümin dede ise buna pek ses çıkartamaz çünkü torunu büyüyene kadar çalışmak ve ona bakmak zorundadır. Orozkul, kaçak tomruk satışı da yapmaktadır. İşlerin ters gittiği bir gün Orozkul yaşlı adamı işten kovar. Kızını da boşadığını söyler. İşten atılan ve kızı tarafından da suçlanan Mümin Dede rahatsızlanır. Dedesinin halini gören çocuk, Orozkul’dan nefret eder ve Maral Ana’ya, bir bebek getirmesi için dua eder. Çocuğu olunca Orozkul'un yumuşayacağını ve her şeyin düzeleceğini düşünür. Bu sırada da rüyasında beyaz Maral Ana’nın boynuzunda bebek sepeti ile ona doğru geldiğini görür ve mutlu olur. Daha sonrada çocuk beyaz maralları nehrin diğer yakasında görünce her şeyin düzeleceğini düşünmeye başlar. Marallar ve Maral Ana geri dönmüştür. Orozkul tomruk taşımak için kamyon ve adamları ile gelir. Mümin dede de affedilmek umudu ile onlara yardımcı olur. Tam bu sırada nehrin diğer tarafında maralları görürler. Çocuk hasta olduğu için o gün evde kalır ve yatar. Uyandığında ise dışarda bir hareketlilik vardır. Ateş yakılmış ve ziyafet hazırlanmaktadır. Mümin dedesi de çok içmiş ve pişman pişman ateşin başında oturmaktadır. Çocuk ne olduğuna anlam veremez fakat kesik başı gördüğünde donup kalır. Kesik baş bir Maral’a aittir ve Orozkul ile arkadaşları onun etini yiyerek ziyafet yapmaktadır. Maral Ana efsanesiyle büyüyen çocuğun tüm hayalleri ve umutları yıkılır. Artık burada daha fazla kalamayacağını anlar ve balık olup beyaz gemiye yüzerek babasına ulaşma hayalini gerçekleştirmek için nehrin kıyısına gelir ve kendini bırakır...

7 Aralık 2018 Cuma

NECİP FAZIL - HİKAYELERİM

✮✮✮
"En dakik Şeriat mihengi" ne vurulduktan sonra bütünleştirilen ve bütünleştirilecek olan eserleri üzerinde bu ölçüyü devam ettirmeye başlar ve en titiz murakabeyi sürdürmek borcunu üstlenirken;
O'na...
Üstadımız, Güdücümüz, Varlık Vesilemiz'e...
Dost, düşman, sevgi, nefret;
"sema, toprak, güneş, dünya, Allah, Peygamber, kâinat öğreticim"ize...
En yakıcı hasret; ve dayanılmaz yalnızlığımızı dayanılır hale getiren "emanet"lerine sadakat yeminiyle..
Necip Fazıl Kısakürek'in 1925 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış bütün hikâyeleri…

4 Aralık 2018 Salı

ELVEDA GÜLSARI_Cengiz Aytmatov

✮✮✮✮
Tanabay ilçeye indiğinde, geceyi oğlunun evinde geçirmek niyetindeyken, gelininin söylediği sözlere katlanamaz ve geç bir saatte emektar atı Gülsarı’nın çektiği arabasıyla yola çıkar. Evine gece yarısı varacaktır ama işler planladığı gibi gitmez. Kendisi gibi atı Gülsarı da yaşlanmıştır. Yolun yarısına varmadan Gülsarı olduğu yere yığılır. Tanabay ıssız bir yerde kalmıştır. Hava da oldukça soğuktur. Bir ateş yakar ve paltosunu da Gülsarı’nın üzerine örter. Gülsarı son nefesini verinceye dek onun yanında bekler. Bu bekleyiş sırasında kimi tatlı kimi acı hatıralar canlanır gözünde. Gülsarı’yı savaştan döndükten sonra at korosında çalışmaya başladığında tanımıştır. Eşine ender rastlanacak değerli bir attır. Tanabay onunla çok yarışlar kazanır. Çok uzaktan görenler bile onu zarif ve hızlı koşuşundan tanırlar. Böyle meşhur olması üzerine parti ilçe başkanı onu binek atı olarak ister. Tanabay karşı çıkacak durumda değildir. Gülsarı sürekli kaçarak yılkıların arasına geri döner. Kaçmaması için ayakları demir kementlerle bağlanır, iğdiş edilir.  Tanabay onu bu halde görünce kendine hakim olamaz ve onu bu hale getirenlere ağzına geleni söyler. Tanabay koyun korosunda görevlendirilir. Yüz koyun için yüz yirmi yavru büyütecek ve koyun başına üç kg yün temin edecektir. Normal şartlar altında bile bunları gerçekleştirmesi çok zor iken o yıl kış erken gelir. Koyunlar ardarda doğum yapmaya başlarlar. Fakat açlıktan ve buz gibi soğuktan dolayı koyunların ve kuzuların birçoğu ölür. Ona koyunların kuzulayacakları zaman kullanması için tahsis edilen ağılın viran durumda olması, hava şartlarının bozukluğu, yardım için yanına verilen gençlerin işi bırakıp gitmeleri, her seferinde daha fazla ürün isteyen merkez yöneticilerinin problemlerine ilgisiz kalmaları moralini bozar. O günlerde teftişe gelen müfettişe patlar. Müfettişe yetkililer olarak sadece konuştuklarını, problemin çözümüne dair kafa yormadıklarını, hep daha fazla istemekten başka bir şey bilmediklerini söyler. Onlar için “yeni efendi” der. Tanabay bu sözleri üzerine devrim düşmanlığıyla suçlanır ve partiden atılır.

27 Kasım 2018 Salı

SEVGİ NEREDEYSE TANRI ORADADIR_Tolstoy

✮✮
Tolstoy'un ömrünün son yirmi beş yılında yazdığı "Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır", "Polikuşka", "Üç Ölüm", "Asuri Hükümdarı Asarhadon", "İlyas", "Büyükler Küçüklerden Akıllı Çıktı" ve "Tavuk Yumurtası Büyüklüğündeki Tohum" adlı öykülerden oluşmaktadır. "Sanat zenginlerin, aydınların elinde bir imtiyaz olmaktan kurtulmalı; insanların birbirleriyle kaynaşmasına, iyilik, hakikat, aşk yolunda yürümelerine yardım etmelidir." anlayışıyla yazılan bu öyküler, Tolstoy'un kötülüğe iyilikle karşı koymayı ve ruhun kurtuluşunu her şeyden üstün tutmayı ileri süren felsefesinin ürünüdür. 

25 Kasım 2018 Pazar

ACI KAHVE_Agatha Christie

✮✮
Bilim adamı Sir Claud Amory atom partikülleri üzerindeki araştırmaları sonucu şimdiye dek kullanılan tüm patlayıcılardan binlerce kez daha etkili bir bomba formülü oluşturur. Bu formül bir servet değerindedir. Amory, para için aile fertlerinden birinin formülü çalacağından korkar. Dedektif  Hercule Poirot’u formülü koruması ve yetkililere teslim etmesi için evine davet eder. Fakat dedektif eve varmak üzereyken formül çalınır. Amory evde yaşayan herkesi kütüphanede toplayarak formülün içlerinden biri tarafından çalındığını söyler. Uşağından odanın ışıklarının kapatılmasını ister. Formülü alan kişinin onu masaya bırakmasını, yoksa ışıklar açıldığında herkesin aranacağını bildirir. Işıklar yandığında masada bir zarf duruyordur ve Amory ölmüştür. Ölümünden hemen sonra Dedektif Poirot eve girer. Kütüphanede hepsi birliktedir. Masadaki zarfın içi boştur. Ertesi gün Sir Claud Amory’nin akşam yemeği sonrası içtiği kahveden zehirlenerek öldüğü anlaşılır. Dedektif onu kimin zehirlediğini ve formülü çaldığını araştırmaya başlar.

20 Kasım 2018 Salı

ŞEHİR MEKTUPLARI_Ahmet Rasim


Şehir Mektupları kitabı Ahmet Rasim’in doğup büyüdüğü şehir olan İstanbul’dan her yönüyle bahsettiği şehir, kültür, sanat, insan merkezli onlarca mektubundan oluşmaktadır. 1890’lı yıllarda daha ziyade Malumat gazetesinde yayımlanan mektuplarında Adalar’dan, Bakırköy’den ve İstanbul’un çeşitli park ve bahçe alanlarından bahsederek, tasvirler yaparak İstanbul resmi çizer. Boğazdan ve mesire alanlarından haberler verir. Arkadaşlarıyla olan muhabbetini, şehrin güzelliklerini seyrederken karşılaştığı ilginç olayları anlatır. Şehirde yaşanan ramazan ve bayram günlerinden bahseder.

17 Kasım 2018 Cumartesi

BİR İDAM MAHKUMUNUN SON GÜNÜ_Victor Hugo

✮✮✮✮
İşlediği cinayet üzerine idam cezası alan mahkum –ne adını biliyoruz ne de cinayet işlemesinin sebebini- beş haftadan beri Bicetre hapishanesindedir. Bu süreyi sürekli ölümü düşünerek geçirmiştir. Ölümün kendisi gelmeden düşüncesi onu öldürmeye başlamıştır bile. Bu süreçte yaşadıklarını ve düşüncelerini yazmak ister. Kendisinden sonra bunları okuyanlar belki idam cezası hakkında düşünürler ümidi içindedir. İdam cezasının verildiği günden itibaren düşüncelerini, hislerini yazmaya başlar. Güzel, güneşli bir ağustos gününde idam cezası almasına -oysa idam cezaları karanlık ve hüzünlü bir salonda, yağmurlu ve soğuk bir kış gününde açıklanmaz mıydı- hapishaneye getirilmesine, odasında kendisinden önce kalan idam mahkumlarının duvarlarda bıraktıkları izlere, kürek cezası alan mahkumların gönderilmesine, vedalaşmak için getirilen üç yaşındaki kızına, idamdan önce rahiple olan görüşmelerine değinir. Ve her bir çeyrek saati onun için bir yıla denk olan son gününe…

13 Kasım 2018 Salı

DİŞİ KURDUN RÜYALARI_Cengiz Aytmatov

✮✮✮✮
Mujunkum bozkırında yaşayan kurtlar Akbar ve Taşçaynar’ın baharda üç yavrusu olur. Akbar yavruları büyüyünce onlarla birlikte avlanacakları günlerin hayalini kurar. Bir gün bozkırdayken anne ve babasından uzaklaşan kurt yavruları ilk kez bir insanla karşılaşır. İnsan, yavruları sevmeye çalışırken Akbar büyük bir hızla insanın üstüne atlar. İnsanın  başını tutup yere çökmesi üzerine son anda ona saldırmaz ve üstünden atlar. Yavruların alıp uzaklaşır. Yavru kurtlar büyüdüğünde kalabalık sayga sürüsüyle dolu geniş bozkırda ilk avlarına çıkarlar. Harekete geçecekleri anda helikopter ve kamyonla gelen avcılar belirir. Binlerce sayga öldürülür. Akbar, Taşçaynar ve yavruları kaçan sayga sürüsünün arasında kalırlar. Yavrulardan kimi ayaklar altında ezilirken kimi avcılar tarafından vurulur. Bu katliamda yer alan kişilerden biri de Tanrı düşüncesini çağa uydurmak gerektiğini iddia ettiği için papaz okulundan kovulan Abdias’tır. Devamında Abdias’ı Mujunkum bozkırındaki sayga avına sürükleyen olaylar anlatılır. Yıllar önce bu bozkırda kurt yavrularını sevmek isterken annelerinden canını zor kurtaran Abdias, av sonrası kan gölünün ortasında, avcıları Tanrı’ya el açmaya, nedamet getirmeye davet edince dövülerek öldürülür. Bu arada Aldaş gölü civarına yerleşen Akbar ve Taşçaynar'ın beş yavrusu daha olur. Ancak bölgenin altın bakımından zengin olduğu anlaşılınca insanlar bölgeye gelirler ve alanı temizlemek için yangın çıkarırlar. Yangının ortasında kalan kurtlar, yavrularını kaybederler. Kendileri göle atlayıp yüzerek kurtulurlar. Ala-mengü dağlarına yerleşen Akbar ve Taşçaynar’ın burada dört yavrusu olur. Bu yavruların da akıbeti iyi olmaz. Yavruları yuvada bırakıp ava çıktıkları bir gün ormandan geçen çoban Bazarbay, yavru kurtların sesini duyar. Satıp para kazanmak için dört yavru kurdu alır. Yol üzerinde çoban Boston’un evinde geceyi geçirir. Yavrularının kokusunu takip eden Akbar ve Taşçaynar, Boston’un evine kadar gelirler. Bundan sonraki bütün geceler Akbar ve Taşçaynar sabaha kadar Boston'un evinin yakınlarında ulumaya başlarlar. Boston, Bazarbay’dan kurt yavruları alıp yuvalarına geri götürmek ister ama o, çoktan yavruları satıp parasını yemiştir. Akbar ve Taşçaynar, yavrularının intikamını almak istercesine insanlara ve sürülere saldırırlar. Boston, kurtları tuzağa düşürür. Taşçaynar’ı öldürür. Akbar kaçar. Uzun süre Akbar ortalıkta görünmez. Bahar geldiğinde Boston, adamlarıyla sürüleri yaylaya doğru yola çıkarır. Kendisi de peşlerinden gidecektir. İnsanların ve köpeklerin olmamasından faydalanan Akbar çiftliğe gelir. Boston’un iki yaşındaki oğlunu dişlerinin arasına alıp dağlara doğru kaçmaya başlar. Boston acıyla Akbar'ın peşine düşer. Oğluna zarar vermek korkusuyla ateş edip etmemek konusunda tereddütlüdür. Fakat Akbar’ın oğlunu alıp götürmesine izin vermeyecektir. Ateş eder ve Akbar’ı vurur. Yanlarına gittiğinde Akbar’ın, oğlunun göğsünü delip geçen kurşunla vurulduğunu görür. Dünyası başına yıkılır, gözyaşlarına boğulur. Kendine geldiğinde tüfeğini alır, atına atlar, bütün bunların sorumlusu olan Bazarbay'ı öldürür. Artık onun için yaşamanın bir anlamı kalmamıştır. İçinde yanan ateşi söndürmek için göle gider, dalgalara doğru ilerler...

7 Kasım 2018 Çarşamba

LEYLEKLERİN UÇUŞU_Jean Christophe Grange

✮✮
Uzun yıllarını doktora çalışması için harcayan otuz iki yaşındaki Louise Antioche artık harekete geçmek, hayata atılmak ister. Kendisini evlat edinmiş ailesinin tavsiyesiyle kuş bilimci Max Böhm ile tanışır. Her yıl düzenli olarak leyleklerin göç yollarını izleyen Max, kendi bölgesine gelen leyleklerin ayaklarına halkalar takmıştır. Bu yıl halkalı leyleklerin hiçbiri geri gelmemiştir. Max bunu çok şüpheli bulur. Leyleklere ne olduğunu öğrenmesi için Louise ile anlaşır. Louise leyleklerin göç yollarını takip edecektir. Yolculuğa çıkmadan kısa süre önce bir leylek yuvasında Max’ın cesedini bulur. Otopside Max’ın kalp nakli olduğu ortaya çıkar ama bu nakille ilgili hiçbir kayıt bulunamaz. Louise yola çıkar. Göç yolları üzerinde uğradığı her şehirde Max’ın leyleklerini takip eden kuşbilimciler ona yardımcı olurlar. Kimi yerlerde ona yardımcı olan insanlar öldürülür. Louise’i de öldürmek isterler. Leylekleri takip ederek İsrail’e gelen Louise araştırmaları sonucunda leyleklerin ayaklarındaki halkalar aracılığıyla elmas kaçakçılığı yapıldığını öğrenir. Bundan sonraki durağı Orta Afrika Cumhuriyetindeki elmas madenleridir. Bu madenleri Otto Kiefer isminde biri yönetmektedir. Max Böhl de burada çalışmıştır. Louise burada Max Böhl ile ilgili bilgilere ulaşır. Max Böhl’e kalp nakli burada Fransız bir doktor tarafından yapılmıştır. Nakledilen bu kalp Max’ın oğlundan alınmıştır. Max’ın oğlu kayıtlarda hayvan saldırısı sonucunda öldü olarak gösterilmiştir. Louise elmas madenlerine giderken konakladığı bir kampta genç bir kız ölmüştür. Hayvanlar tarafından öldürüldüğü söylendiğinde Louise şüphelenir ve cesedi inceler. Kalbi gayet ustalıkla çıkarılmıştır. Max Böhm yalnızca elmas kaçakçılığına değil organ hırsızlığına da karışmıştır. Max öldüğüne göre artık Louise, Max’a kalp naklini yapan, organ hırsızlığının arkasında olan doktorun peşine düşecektir. 

28 Ekim 2018 Pazar

ONUNCU KÖY_Fakir Baykurt

✮✮✮✮
Damalı köyünde görev yapan öğretmen tüm köylüler tarafından sevilmekte ve saygı görmektedir.  Fakat o, köyün zenginlerinden Durana ile ters düşer. Durana kızını okula göndermek istemez, dedesinden kaldığını iddia ederek tüm köylünün kullandığı merayı çevirip kendine tarla yapar. Köylü birlik olup tarlasını  bozunca, Durana bu işten öğretmeni sorumlu tutar. Bir gece düğünden dönen öğretmene dayak attırır. Köylüler ertesi sabah dere yatağında bulurlar öğretmeni, oldukça hırpalanmıştır. Herkes bu işin kimin başının altından çıktığını bilir ama ispat edemezler. Durana’dan şikayetçi olurlar. Durana ise Ankara ile arası iyi olan ahbabı Yunus Bey’e gider. Öğretmenin köyde rahat durmadığını, insanların arasını açtığını, çocuklara bir şey öğretmediğini, böyle giderse köyde öğretmen yüzünden cinayet çıkacağını anlatır. Yunus Bey siyasi gücünü kullanarak öğretmenin başka bir köye görevlendirilmesini sağlar. Ne savcılık, ne kaymakam ne de milli eğitim memuru öğretmene destek olur. Haksızlığa uğrayan ve siyasi güç karşısında destek bulamayan öğretmen görevlendirildiği köye gitmez. Öğretmenlikten ayrılarak Ortaköy isimli bir köyde demircilik yapmaya başlar.  Kısa zamanda burada da sevdirir kendini. Zamanla gözü açılan köylüler, ilçede yaşayan beylerin başıboş bırakılmış topraklarını sürerler. Yetişen ekinlerden de Bey’e pay vermezler. Öğretmen  yine şikayet edilir. Ona zarar gelebileceği gerekçesiyle bu köyden de ayrılması istenir. Korkusu dayak yemek ya da ölmek değildir. Sadece bu ülkenin aydınlandığını görmeden ölmek istemez. Evleneceği Gülşen’i de yanına alarak Ortaköy’den ayrılır. İki günlük yürüyüşün ardından Yaşarköy’e gelirler. Burası öğretmenin geldiği onuncu köydür.    

21 Ekim 2018 Pazar

KÜRK MANTOLU MADONNA_Sabahattin Ali

✮✮✮
İşini kaybeden ve uzun uğraşlarına rağmen hala iş bulamayan Rasim, bir gün eski arkadaşı Hamdi’yle karşılaşır. İşsiz olduğunu öğrenen arkadaşı ona yönetici olduğu yerde bir iş ayarlar. Getir-götür işleri yapacak, çevirmen Raif Efendi denen orta yaşlı, sessiz, sakin bir adamla aynı odada çalışacaktır. Rasim bir süre Raif Efendiyle iletişim kurmaya çalışır fakat karşılık bulamayınca aynı odada birbirlerinden habersizmişçesine kendi işleriyle ilgilenir. Bir gün Raif Efendinin Hamdi’yi çizdiği bir karikatürle karşılaşır. Hamdi’nin karakterini öyle iyi yansıtmıştır ki Rasim, bu sessiz adamın içinde apayrı bir dünya olduğunu düşünür. Onunla daha çok ilgilenir, arkadaşı olmaya çalışır. Raif Efendi'nin hastalanıp işe gelmediği günlerden birinde, yapılacak bir çevirinin götürülmesi için Rasim, Raif Efendi'nin evinin yolunu tutar. İçeri adımını atar atmaz, Raif Efendi'nin içine kapanıklığının sebebini anlamıştır. Bu zavallı adam üç kuruşluk maaşıyla oldukça kalabalık bir evin geçimini sağlamasına rağmen sürekli ezilmekte ve saygı görmemektedir. Çok hasta olan Raif Efendi, Rasim'den iş yerindeki çekmecesinden eşyalarını getirmesini rica eder. Rasim'in çekmecedeki eşyaların içinde Raif Efendi’nin bir defterini bulur. Eşyaları eve getirdiğinde Raif Efendi Rasim’den defteri yakmasını ister. Raif Efendi’yi tanımak ve anlamak isteyen Rasim defterin bir gece kendisinde kalmasını rica eder. Bundan sonraki bölüm genç yaşında Berlin’e okumaya gönderilen Raif’in bir sergi salonunda görür görmez etkisinde kaldığı Kürk Mantolu Madonna tablosundaki kadın ile tanışmasını, aşk hikayesini ve hüsranını yazdığı defteridir. O gece defteri okuyan Rasim ertesi gün defteri vermek için geldiğinde Raif Efendi'nin cenazesi ile karşılaşır.

14 Ekim 2018 Pazar

YORGUN SAVAŞÇI_Kemal Tahir

✮✮✮✮
Cepheden yeni dönen Topçu Yüzbaşı Cemil, İstanbul’da teyzesinin evine yerleşir. Teyzesinin kızı Neriman’la evlilik planları yapmaktadırlar. Evlerine misafir bekledikleri bir akşam pencereden sokakta bir kargaşaya şahit olurlar. Polisler tarafından kovalan bir adam kaçacak yeri kalmayınca intihar eder. Cemil dışında evdeki hiç kimse bu kişinin misafir olarak bekledikleri ittihatçıların kodamanlarından Doktor Reşit Bey olduğunu bilmez. Ermenileri öldürme işinden suçlu bulunup hapse atılan Reşit Bey oradan kaçırıldığında bir süre saklanması için Cemil’in kaldığı eve gelecektir fakat ulaşamadan ölür. Savaşın kaybedilmesinden, ülkenin işgalinden, imparatorluğun yıkılacak hale gelmesinden sorumlu tutulan ittihatçıların avlanma dönemidir. İttihatçıların kimi yurt dışına çıkmış, kimi tutuklanmış, kimi sürgüne gönderilmiş, kimi de yakalanmamak için sürekli gizlenmek zorunda kalmıştır. Reşit Bey’in kaçmasını sağlayan Patriyot Ömer, polisler tarafından aranmaktadır. Cemil, Neriman’la birlikte Patriyot’u saklandığı yerden çıkarırlar ve daha güvenli olduğunu düşündükleri bir eve yerleştirirler. Bu arada Reşit Bey’in de Cemil’in evine geleceği de ortaya çıkınca Cemil evine dönemez. Bir süre saklandıktan sonra  Bandırma’ya geçer. Bundan sonra görevi, Mustafa Kemal’in emrinde, bu bölgedeki halkı örgütlemek ve direnişe hazırlamaktır.

20 Eylül 2018 Perşembe

KÖRLÜK_Jose Saramago

✮✮✮✮
Kırmızı ışıkta arabasıyla bekleyen bir adam beklenmedik bir anda kör olur. Ona yardım etmek için evine götüren ve arabasını çalan hırsız, onu muayene eden göz doktoru ve sekreteri, muayene sırasında orada sıra bekleyen koyu renk gözlüklü kız, şehla bakışlı küçük çocuk, gözünün teki bantlı yaşlı adam ve ilk kör olan adamın karısı da kör olunca devlet bunun bir salgın olduğunu düşünerek bu insanları daha önce boşaltılmış olan bir akıl hastanesinde karantinaya alır. Kocasını yalnız bırakmak istemeyen doktorun karısı da kör olduğunu söyleyerek onlarla birlikte hastaneye gider. Körlük inanılmaz bir hızla yayılırken, akıl hastanesinin nüfusu da sürekli artmaktadır. Dışarı çıkmamaları için kapıda askerler nöbet tutar. Her gün getirilen yiyecek kasaları dışında hiçbir konuda dışarıdan yardım almaları mümkün değildir. Gün geçtikçe kasalar artan nüfusa yeterli gelmez. Kimi günlerde hiç yiyecek gelmez. Zamanla yiyecek dağıtımıyla ilgili sorunlar baş gösterir. İçeriye silah sokmuş bir kör önderliğinde oluşan çete, gelen tüm yiyeceklere el koyarlar.  Yiyecek karşılığında diğer körlerden değerli eşyalarını isterler. Ve hatta kadınların zaman zaman kendilerini ziyaret etmesini. Doktorun karısının kimse bilmese de görüyor olması onu ve doktoru doğal bir lider haline getirmiştir. Fakat çetenin baskısı gün geçtikçe artar. Aç kalan grup çetenin elindeki yiyecekleri almak için saldırdığında yangın çıkar. Ellerindeki yiyecekleri korumak için koğuşun tek giriş noktasına demir ranzalardan barikat kuran çete üyeleri dışarı çıkamazlar. Çete üyeleriyle birlikte birçok kör daha ölür, hastane kullanılamayacak durumdadır. Körler dışarı çıktıklarında ülkedeki tüm insanların kör olduğunu öğrenirler. Tüm caddeler terk edilmiş taşıtlar, çöp, pislik, ölü insanlar ve onları yiyerek semizleşen köpeklerle doludur. Her ev, her market yağmalanmıştır.  Doktor ve karısı, ilk kör ve karısı, koyu renk gözlüklü kız, şehla bakışlı çocuk, tek gözü bantlı yaşlı adam birlikte hareket etmeye karar verirler. 

12 Eylül 2018 Çarşamba

GURBET KUŞLARI_Orhan Kemal

✮✮
Sivas’taki köyünden her yıl çalışmak için Çukurova'ya inen duvar ustası İflahsızın Yusuf’un oğlu Memed çalışmak için İstanbul’daki köylüsü Gafur’un yanına gider. Annesinin ölümü yüzünden o yıl, babası diğer üç çocuğunun başında köyde kalacağından, çalışmak büyük oğul Memed’e düşmüştür. İki yıl önce, İstanbul'a gelmesi için Memed’e mektup yazan Gafur şimdi iş olmadığı bahanesiyle Memed'i ortada bırakır. Gidecek yeri olmayan Memed’e hamal Veli destek olur. Bir handa düşük ücretle kalacak yer ayarlar. Orada kalan diğer işçilerin yardımıyla inşaatta iş bulur. Gayretli ve çalışkandır. Okuma yazma öğrenir, duvar ustasının   yanında çalışmaya başlar. Çalıştığı inşaatın karşısındaki köşkte hizmetçilik yapan Ayşe’ye gönül düşürür. Köşk, Gafur’un patronuna aittir. Köşkte kalan Gafur’un Ayşe’de gözü vardır fakat Ayşe kendisine yüz vermediği için sağda solda onun dedikodusunu yapar. Gafur işyerinde anlaşmazlık yaşadığı katibi yaralayarak hapise düşer. Çıktığında Memed ile Ayşe evlenmiştir. Köşkteki odasına onlar yerleşmiştir, üstelik Memed’in köydeki babası ve kardeşleri de İstanbul’a gelmişler, köşkte yaşamaya başlamışlardır. Gafur’un işini de şimdi Memed yürütmektedir. Anlayış farkı, particilik ve Ayşe yüzünden Memed’in babası ile arası açılır. İşinden ve köşkten ayrılarak bir gecekonduya taşınır, inşaat işçiliğine geri döner. Tek istediği kendine ait bir gecekonduya sahip olmaktır. Gafur ise Memed’e kin doludur. Ayşe ile ilgili olmadık laflarla Memed’in babasını doldurur, Memed’in kız kardeşine göz koyar. Memed’le Ayşe’nin biriktirdikleri paraların üstüne borç alarak yapmaya çalıştıkları gecekonduyu zabıtaya şikayet ederek yıkılmasını sağlar.

2 Eylül 2018 Pazar

BABAYA MEKTUP_Franz Kafka

✮✮✮✮
Çok sevgili baba,
Geçenlerde bir kez, senden korktuğumu öne sürmemin nedenini sormuştun. Genellikle olduğu gibi, verecek hiçbir cevap bulamadım, kısmen tam da sana karşı duyduğum bu korku yüzünden, kısmen de bu korkuyu gerekçelendirmek üzere, konuşurken toparlayabileceğimden çok daha fazla ayrıntı gerektiği için..."

Franz Kafka, 1919'da dinlenmek üzere gittiği Schelesen'de Julie Wohryzek adında bir kızla tanışıp nişanlanır. Aynı yıl kaleme aldığı Babaya Mektup, yazarın bu nişana karşı çıkan babası Hermann Kafka'ya yanıtıdır. Kafka'nın yayınlamak amacıyla değil, babasıyla ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirmek için yazdığı, ama hiç göndermediği bu mektup, hem Kafka'nın yaşamöyküsüne açıklıklar getirmesi, hem de kimi izleklerinin ipuçlarını barındırması açısından büyük önem taşır.

23 Ağustos 2018 Perşembe

AGANTA BURİNA BURİNATA_Cevat Şakir Kabaağaçlı

✮✮✮
Davut, ağabeyi Süleyman Kaptan’ın kayığına tayfa olarak yazılır. Büyük bir fırtınada dümeni bırakmak istemeyen Davut hayatını kaybeder. Süleyman Kaptan, bu kazadan dolayı kendisini suçlar. Çünkü onun yeterince sıkı bağlamadığı bir parça, Davut'a çarparak ölümüne sebep olmuştur. Rüzgar kıyıya ulaşmalarına engel olur ve Davut’u denize atmak zorunda kalırlar. Süleyman Kaptan, kardeşinin bir mezarının olmasını bile engelleyen denizi hiç affetmez. Bu yüzden oğlu Mahmut'un asla denizci olmasını istememektedir. Süleyman Kaptan, oğlunu Kirpi Halil'in yanına çırak olarak verir. Süleyman Kaptan, oğlunu buraya denizcilikten uzak tutmak için vermiştir. Oysa Kirpi Halil, deniz sevdalısı bir kişidir ve sürekli denizden bahsetmektedir. Mahmut, aynı zamanda mahalle mektebine de devam eder. Mektebi ve hocayı hiç sevmez, hoca ders anlatırken sürekli deniz hayali kurar. Komşularının kızı ve yakın arkadaşı Fatma bir gün yanına gelerek babasıyla çıkacağı balığa gelmesini teklif eder. Mahmut bir kez onlarla balığa çıkınca denizin onun için vazgeçilmez olduğunu anlar. Mektebi bırakır. Amcası Hakkı Reis'in gemisine tayfa yazılır. Hakkı Reis’in cimriliği ve tayfaya kötü davranışları karşısında uzun süre burada barınamaz. Uzun süre farklı gemilerde çalışır. Bu arada anne ve babasının ölüm haberlerini alır. Zamanla denizin haşin yüzü ile karşılaşır. Maddi zorluklar, sıkıntılı bir hayat onu zorlamaktadır. Memleketini, sakin bir hayatı, Fatma ile evliliği hayal etmeye başlar. Memleketine döndüğünde, Fatma’yı arar. Bazı adamların yüzüne sıktığı kurşunla Fatma’nın yüzünün yarısı parçalanmış, gözünün birini kaybetmiştir. Mahmut, Fatma'yı çok sevdiği için her şeye rağmen onunla evlenmek istediğini, memlekete onun için döndüğünü anlatır. Fatma onun hayatını mahvetmemek için köyü terk eder. Mahmut, tekrar denize dönmeye hazırlanırken köyün zenginlerinden Zeynel Ağa, kızı Ayşe ile evlenmesini teklif eder. Yalnız denizlere sonsuza kadar veda edecektir. Ayşe ile Mahmut evlenirler. Denizden uzakta bir köye yerleşirler. Mahmut, özlediği sakin hayata kavuşmuştur. Bahçede sebze meyve yetiştirmektedir. Bir düğün için deniz kenarındaki kasabasına inen Mahmut denizi çok özlediğini fark eder. Gün geçtikçe Mahmut bir toprak adamı olamayacağını anlar. Nihayet bir gün, ailesini, zenginliklerini feda ederek denizi tercih eder.

20 Ağustos 2018 Pazartesi

HACI MURAT_Tolstoy

✮✮✮
1850’li yıllarda Kafkasya diye bilinen bölgede Ruslarla Kafkas halkaları arasında savaşlar yaşanmaktadır. Hacı Murat, Han ailesinin çocuklarıyla birlikte büyümüştür. Şeyh Şamil ve Hamzat, Han ailesine gelerek cihada katılmalarını isterler. Han ailesi isteksizdir, Ruslarla aralarının bozulmasını istemezler. Hanların oğulları Hamzat tarafından öldürüldüğünde tüm Avar bölgesi Hamzat’ın kontrolüne geçer. Han ailesinin intikamını almak isteyen Hacı Murat ve kardeşi Hamzat’a suikast düzenlemek isterler fakat başaramazlar. Hacı Murat bir süre Ruslara bağlı olarak kendi bölgesini yönetir. Bu arada yönetime Şeyh Şamil geçmiştir. Şamil, Ruslarla arası bozulan Hacı Murat’a barış teklifi yapar. O günden sonra Hacı Murat’ın hayatı Ruslarla savaşmakla geçer. Fakat Şeyh Şamil’le dost olamazlar. Şeyh Şamil’in kendisinden kurtulmak istediğini düşünen Hacı Murat, Ruslara sığınır. Şeyh Şamil’in elindeki ailesinin güvenliğinin sağlanması durumunda Rusların yanında mücadele edecek ve Şeyh Şamil’den kurtulmalarını sağlayacaktır.
Aklına dağlıların meşhur bir hikayesi geldi. Bu, insan eline düşmüş bir şahinin hikayesiydi. Günün birinde avcıların eline düşen şahin, bir yolunu bulup kurtulmuş, dağlara, kardeşlerinin yanına dönmüş. Kaçmış ama kardeşleri onu aralarına almamışlar. Çünkü ayaklarında zil varmış. Sonra da yanlarından gitmek istemeyen kardeşlerini gagalayarak öldürmüşler. ‘Beni de öyle gagalayacaklar’ diye düşündü. ‘Dönmesem, burada kalsam da Kafkasya’yı Rus Çarına teslim mi etsem? Böylece şan, şeref, bol paraya kavuşur rahat yaşarım.’ Diye düşünmeye devam etti. Fakat bunu yapması mümkün müydü?
Hacı Murat dört arkadaşıyla birlikte Rusların elinden kaçar. Şeyh Şamil’le kendi imkanlarıyla mücadele edecektir. Fakat yaklaşık iki yüz kişilik Rus ve onlara yardım eden Kafkas milisleri tarafından sıkıştırılırlar. Çatışmalardan Hacı Murat ve arkadaşlarından hiçbirisi sağ çıkamaz.

17 Ağustos 2018 Cuma

ÜÇ İSTANBUL_Mithat Cemal Kuntay

✮✮✮✮
93 Harbi’nde babasının şehit düşmesi üzerine, küçük yaştayken annesiyle birlikte İstanbul’a gelen Adnan, Aksaray’daki evinde fakirlik içinde yaşar.İstibdat Devri’nde, çevresinde dalkavukları toplayan, bütün ömrü dedikodu ile geçen bir hafiye olan Hidayet’le dosttur. Hidayet’in evinde iki yüzlü ve ahlaki yönleri zayıf bir çok kişiyle tanışır. Hidayet’in tavsiyesiyle Maliye Nazırı’nın kızı Süheyla’ya edebiyat, Erkân-ı Harp Müşiri’nin kızı Belkıs’a tarih dersi vermeye başlar. Süheylâ, Adnan’a; Adnan da evli Belkıs’a aşık olur. Genç adam bu arada gizli İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girer. Cemiyet’e ait mektubu yakalanınca sürgüne gönderilir. Meşrutiyet ilan edildiğinde sürgünden dönen Adnan, İttihat ve Terakki’ni adamı olmanın karşılığını görür. Avukatlık yapar çok para kazanır, kendi parasının hesabını bilmeyecek kadar çok zengindir. İstibdat Devri’nde Hidayet’in konağında toplananlar, Meşrutiyet Devri’nde Adnan’ın konağında toplanırlar. Kocasından ayrılan Belkıs’la evlenir. Fakat Belkıs’ın gözünde hep eski elbise ve ayakkabılarıyla konağa tarih dersi vermeye gelen Adnan olarak kalacaktır. Belkıs’a ne kadar aşık olsa da başka bir çok kadınla da gönül ilişkileri olur. Bu kadınların çoğunu felakete sürükleyen ilişkiler. Milli Mücadele Dönemi’nde ise İttihat ve Terakki’li Adnan bir kaçaktır. Zenginliğinden geriye hiçbir şey kalmaz. Karısı Belkıs bile… Bir otel odasında fukaralık içinde yaşamaya başlayan Adnan, Süheyla ile karşılaşır, evlenirler. Adnan bir avukatlık bürosu açar; ama hiç iş gelmemektedir. Evi karısının geçindirmesi zoruna gitmektedir. Süheyla da hamiledir. Uzun zamandan beri öksüren Adnan halsiz kalır, yataklara düşer. Teyzesi ve annesi veremden ölmüş olsalar da Adnan verem olmayı kendine konduramaz. Yaşlılık, yorgunluk, sigara gibi bahanelere sığınır. Bir süre sonra Adnan ölür. Süheyla üzülür, ağlar. Adnan’ın eşyalarını toplarken, Adnan'a yazdığı mektubun zarfı içinde Belkıs’ın resmini bulur. Adnan’ın hep Belkıs’ı sevdiğini anlar, gözlerindeki yaşı siler, zarfı ve resmi Adnan’ın yakılacak eşyaları arasına gönderir.

3 Ağustos 2018 Cuma

YILDIZ KARAYEL_Rıfat Ilgaz

✮✮✮✮
Yukarı Akpelit köyünde yaşayan Şaduman Dağlı, yaklaşık üç dönüm olan toprağını işleyerek geçimini sağlamaktadır. Oğlu Harun görünüşte ceviz, kestane taşıyan fakat asıl vurgunu kaçakçılıkla sağlayan Hurşit Ağa’ya ait bir motorda çalışıyor. Bucakları olan Çamalan’da işini kaçakçılıkla yürüten Hafız Esat ile Hurşit Ağa’nın arası iyi değildir. Her alanda yarış halinde olsalar da oğulları Selim ile Akif birbirlerine karşı anlayışlıdır. Bir gün yukarı köye mühendisler gelir. İnebolu ve Cide’yi bağlayacak yol Yukarı Akpelit’ten geçecektir. Şaduman’ın arazisi yol için istimlak edilecektir. Şaduman mühendislerle görüşür. Yolun yukarıdan geçmesi 35 km fazladan yol yapılması demektir. Bunun farkında olan mühendis yolun Aşağı Akpelit’ten geçmesinin daha uygun olacağı yönünde rapor hazırlar fakat tarım arazilerini kaybetmek istemeyen Hurşit Ağa, siyasi bağlantıları sayesinde yolun yukarıdan geçmesi için bastırmaktadır. Hafız Esat ise Yukarı Akpelit köylülerini destekler. Şaduman Dağlı’nın Yukarı Akpelit köyünde saygı duyulur, sözü dinlenir bir kişi olması Hurşit Ağa’yla Hafız Esat’ı tekrar karşı karşıya getirir. Her ikisi de oğulları için Şaduman’ın kızı Nazife’yi düşünürler.

26 Temmuz 2018 Perşembe

RÜYALAR-KARABASANLAR_Stephen King

✮✮
Stephen King’in “Dolan’ın Cadillac’ı, Küçük Çocuklara Katlanmak Güçtür, Gece Pilotu, Cicim, İthaf, Benim Güzel Tayım, Maple Sokağındaki Ev, Oynayan Parmak” bölümlerinden oluşan öykü kitabıdır.  

13 Temmuz 2018 Cuma

KAPLUMBAĞALAR_Fakir Baykurt

✮✮✮✮
Ankara’ya 100 km mesafede bulunan 60 haneli, küçük bir yerleşim yeridir Tozak. Çorak toprağıyla, susuz, kurak, yoksul bir Alevi köyüdür. Köylülerden Pat Ali oğlunu evlendirecektir. Konuklara şarap ikram edebilmek için üzüm yetiştiren çevredeki sünni köylerinden birine gider. Şarap yapılacağını duyan köylüler ona üzüm vermek istemezler, zorluk çıkarırlar. Köyün kuraklığına, yoksulluğuna, çaresizliğine çok üzülen Eğitmen Rıza köyün dışında kullanılmayan bir arazinin bağ için uygun olduğunu düşünerek köylüleri ikna eder. En büyük destekçisi Kır Abbas’tır. Tüm köylüler el ele vererek, sabahtan akşama kadar çalışarak, bel hizasında olacak şekilde bu toprağı alt üst ederler. Kasabadaki Ziraatten bağ çubukları isterler, yok cevabı alınca çevre köylerden bulurlar. Aralarına kavun, karpuz ekerler, bir de su kuyusu açarlar. Suya kavuşan toprak, kısa sürede zenginleşir. Bu süreçte kaplumbağalar, serin bağları yurt edinir. Beş yıl sonra ilk ürün için büyük bir tören hazırlarlar. Pekmez yaparlar, şarap yaparlar, bir kısmını da Ankara yoluna inip gelen geçen yolculara dağıtırlar. Olaylar bu şekilde sürerken, köylü kötü bir sürprizle karşılaşır. Köye kadastro ekibi gelir. Bağ yapılan arazinin hazine malı olduğu söylenir. Ya köylüler bu araziyi satın alacaktır ya da arazi açık artırmaya çıkarılacaktır. Köylülerin satın almak için parayı bulmaları mümkün değildir. Canla başla çalışarak adam ettikleri, zenginleştirdikleri bu toprakların ellerinden alınacak olması köylüleri küstürür. Kır Abbas, gözyaşları ve hüzün içinde köyün hayvanlarını bağa salarak, tüm yapılanları bozar. Böylece tüm yeşermeye başlayan umutları yok olur ve eski kurak zamanlarına dönerler. Kaplumbağalar da darmadağın olan bağları terk ederler.

10 Temmuz 2018 Salı

BİR TEREDDÜDÜN ROMANI_Peyami Safa

✮✮✮✮
Raif, arkadaşı Mualla' ya okuması için bir kitap verir. Mualla her ne kadar biyografik eserlerden hoşlansa da yazarın, can çekişmesi içindeki bir adamın baş dönmeleri, bulantılar, titreme ve baygınlıklar, boğulma ve çırpınmalarını anlattığı kitabı elinden bırakamaz. Bunları yaşamayan birinin yazamayacağını düşünür. Raif, Mualla'yı, arkadaşı olan yazarla tanıştırır. Yazar, ilerleyen zamanlarda Mualla Hanım' a evlilik teklif eder. Mualla bu durumu düşüneceğini ve kendisine zaman vermesini söyler. Devamında Yazarın depresif ve intihara meyilli olan Vildan ile ilişkisi anlatılır. Evinde yazar için bir oda düzenlemiş, ona saplantılı bir şekilde bağlanmış olan Vildan.
“Hepsini bu tereddüt mahvetti. Kimi kozmopolit ve milli duyguların meddücezri arasında, kimi cinsi ve aşıkane meyilleriyle aile ve dostluk vefasının çarpışması içinde ve hepsi, mevcudatla alakaları kesilerek, enerjilerini kaybederek, bir muvazene unsuru olmaktan çıkarak, tereddüdün çocukları olan fuhuş, alkol, sefalet ve şifasız bir bedbinlik içinde hastalandılar, parasız kaldılar, süründüler, perişan olup gittiler.”

5 Temmuz 2018 Perşembe

SES VE ÖFKE_William Faulkner

✮✮✮
İlk bölüm zihinsel özürlü olan Benjy’nin gözünden anlatılır. Benjy kız kardeşi Caddy’i çok sever, annesinden görmediği yakınlığı ondan görür. Caddy erkek arkadaşı Dalton ile yakın ilişkilerde bulunduğunda Benjy kız kardeşinin masumiyetini kaybettiğini, kirlendiğini düşünür ve sürekli yıkanmak ister. Caddy evlenip evden ayrılınca Benjy çok ağlar ve üzülür. İkinci bölüm Harvard Üniversitesi’nde okuyan Benjy’nin erkek kardeşi olan Quentin tarafından anlatılır. Küçük bir kız çocuğuna dondurma ikram eden Quentin, onu taciz etmekle suçlanır. Mahkemeye verilir, kefaletle serbest bırakılır. Tıpkı Benjy gibi Quentin de kız kardeşi Caddy’nin Dalton tarafından kirletildiği günü hatırlar. Dalton’u öldürmek istemiştir. Annesi, Caddy’i kötü şöhrete sahip bir adamla evlendirmeye karar verdiğinde bu adamı hiç sevmeyen Quentin engel olmak ister ancak bu sadece Caddy ile aralarının bozulmasına sebep olur. Quentin bir akşam intihar etmek için odasından ayrılır. Üçüncü bölüm bir diğer erkek kardeş olan Jason tarafından anlatılır. Jason sorumsuz, para düşkünü biri olarak aile reisi gibi davranır. Düşüncesiz ve doyumsuz olan Jason annesinden kalan dükkân hisselerini satar, otomobil alır, türlü işlere girer ama hepsinde başarısız olur. Dördüncü bölüm ihtiyar zenci hizmetkârları Dilsey tarafından anlatılır. Caddy’nin kızı olan Quentin annesinin gönderdiği fakat Jason’ın el koyduğu yüklüce bir miktar parayı alıp kaçar. Onu bulmak için  karnaval meydanına giden Jason biriyle tartışır, kavga eder ve yaralanır. Hikâyenin sonunda; Benjy ile bakıcısı Luster faytonla gezintiye çıkarlar. Luster’ in atları hızlandırması ile Benjy korkar. Caddy’ i hatırlayan Benjy derin bir üzüntü ile ağlamaya başlar, feryadı gökleri doldurur. Bu durum hepsinin sinirlerini bozar. Onu sakinleştirmek için eve döneceklerini söyleyip eline bir çiçek verirler. Benjy sonunda susar, boş bir bakış ve avuçlarında sapı kırılmış bir çiçekle…

2 Temmuz 2018 Pazartesi

HASAT_Tess Gerritsen

✮✮✮✮
Abby DiMitteo, Bayside Hastanesinin cerrahi bölümünde asistandır. Çin asıllı cerrah Vivian ile Abby, Josh adlı 17 yaşındaki bir çocuk için kalp nakline hazırlanırken donörden alınan kalbin Josh'a değil, Nina Voss adlı, zengin bir adamın karısına nakledileceği emri gelir. Vivian ve Abby kalbin Nina'ya değil, Josh' a takılması için hastayı ve kalbi başka bir hastaneye ulaştırarak ameliyatın yapılmasını sağlarlar. O kalbin karısının hakkı olduğunu düşünen işadamı Victor Voss, hastaneye baskı yapar, Vivian hastaneden kovulur, Abby için üst üste görevi ihmal davaları açılır. Çok zaman geçmeden Nina için de kalp bulunur ve ameliyat edilir. Fakat yeni kalp tam uyumla çalışmaz, enfeksiyon gelişir. Enfeksiyonun nakledilen kalpten kaynaklandığını düşünen Abby, donör bilgilerini bulamaz. Kalbin geldiği iddia edilen hastanede böyle bir operasyon yapıldığına dair kayıt da yoktur. Bu kalp hangi yollardan hastaneye getirilmiştir? Victor Voss ucu bucağı olmayan zenginliğiyle yasa dışı yollardan karısına kalp mi satın almıştır? Bu kalp kimden alınmıştır?

20 Haziran 2018 Çarşamba

CERRAH_Tess Gerritsen

✮✮
Boston’da işlenen iki faili meçhul cinayet üzerine Dedektif Moore ve Rizzoli, Dr. Catherine Cordell’i çalıştığı hastanede ziyaret ederler. Dr.Cordell iki yıl önce başka bir şehirde cinsel saldırıya uğramış, saldırganı silahla vurarak hayatını kurtarabilmiştir. Öldürülen iki kadın Cordell gibi tecavüz mağdurudur. Cordell’le aynı şekilde kıyafetleri çıkarılmış ve yatağa bağlanmışlardır. Oldukça düzgün bir kesikle karınları açılmış ve rahimleri çıkarılmıştır. Boğazları da tek ve temiz bir hamleyle kesilerek öldürülmüşlerdir. Anatomi bilgisine ve bazı cerrahi yeteneklere sahip bir katil aramaya başlarlar. Dr.Cordell’in saldırganını öldürmüş olması dedektifler için soru işaretidir. Yeni cinayetler kimin eseri? Eski ve gölgede kalmış bir ortak mı, yoksa taklitçi bir katil mi?

17 Haziran 2018 Pazar

ÖLÜ RUHLAR ORMANI_Jean Christophe Grange

✮✮✮
Jeanne gasp, tecavüz, hırsızlık gibi olaylara bakan bir sorgu yargıcıdır. Bu mesleği ablasının vahşice öldürülmesinden sonra seçmiştir. Mesleğinin ilk yıllarında onun dosyasını tekrar gözden geçirmiş ama hiç bir şey bulamamıştır. Erkek arkadaşından ayrıldığında depresyon ilaçları kullanmaya başlar. Jeanne'nin sorgu yargıcı arkadaşı Taine yeni bir cinayet soruşturmasına başlamıştır. Jeanne'nin bu konulara olan ilgisini bildiğinden onunla birlikte olay yerine giderler. Kanı boşaltılmış, vücudu parçalanmış ve bazı organları yenmiş bir kadın cesedi. Duvarlara çizilmiş, anlam vermedikleri semboller. Bir yandan Taine ile birlikte dava üzerinde çalışırken bir yandan da eski erkek arkadaşı Thomas’ın gittiği Psikiyatr Féraud’un ofisini dinlemeye aldırır. Thomas'ın kendisinden bahsetmesini beklerken çok daha farklı bir görüşmeye tanık olur. İspanyol bir baba oğlu Joachim hakkındaki korkusundan bahseder. Zaman zaman ortaya çıkan korkunç bir kişilikten ve yakında bir cinayet işleyebilecek olmasından. Sonraki günlerde iki kadın daha aynı şekilde öldürülür.  Jeanne katili bulduğunu düşünür ama elinde somut bir kanıt için Joachim'i bulmalıdır. Féraud'u arar fakat ulaşamaz. Onun İspanyol babanın ve yamyam oğlunun peşinden gittiğini düşünür. Kendisi de aynısını yapacaktır. Araştırması sonucu elde ettiği bilgiler onu Nikaragua’ya sürükler. Sonra Guatemala. Burada Féraud ile karşılaşır. Joachim’in izlerini takip ederek, onun psikiyatr Féraud ile yaptığı görüşmede bahsettiği, Arjantin topraklarındaki Manes ormanına ya da yerel halkın deyişiyle ölü ruhlar ormanına doğru yola çıkarlar.

9 Haziran 2018 Cumartesi

KAHİRE MODERN_Necip Mahfuz

✮✮✮

1922 yılında Mısır İngilizlere karşı tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eder. Kral Faruk yönetimi altında bağımsızlık fikrine alışmaya çalışan bir toplumda, yeni çelişkiler yaratacak fikirlerin, köktenciliğin ve Arap milliyetçiliğinin tohumları atılmaktadır. Bu ortamda yoksul bir aileden gelen ve kısa yoldan zengin olma hırsıyla yanıp tutuşan bir üniversite öğrencisi olan Mahcub, yükselme tutkusuyla her türlü ödev duygusuna ve ahlaki ilkeye sırt çevirir. Açlığın pençesinde geçen yılların ardından, hiç düşünmeksizin karşısına çıkan ilk memuriyet fırsatına tutunur. Ancak hayata ve toplumu oluşturan değerlere karşı sinik bir tutum benimseyen bu genç adam, Mısır toplumunu sarsan siyasi çalkantıların arasında, kendisini katbekat aşan olaylar girdabında kaybolmaya mahkûmdur.

Kahire Modern, bir grup üniversite öğrencisinin kesişen hayatları üzerinden Kahire’nin zengin ve yoksul kesimlerini, sosyal ve düşünsel dokusunu, bürokrasi aygıtındaki yozlaşmayı, açlığı ve öfkeyi, sınıf atlama tutkusuyla körleşen karakterleri olağanüstü bir canlılıkla gözler önüne seriyor.
 

6 Haziran 2018 Çarşamba

YILANI ÖLDÜRSELER_Yaşar Kemal

✮✮✮
Esme öyle güzeldir ki ona bakıp da gönlü kaymayan yoktur. Abbas, Esme’nin köylüsüdür ve vurgundur Esme’ye. Esme de Abbas’a karşı boş değildir. Ancak Esme’yi Abbas’a vermezler. Abbas, onun uğruna üç kişiyi yaralayarak hapse düştüğünde, Halil kendisini istemeyen Esme’yi dağa kaldırır.  Ardından evine götürüp bir imam çağırarak imam nikahıyla evlenir Esme’yle. Esme bir yıl hiç kimseyle konuşmaz, dünyaya küser. Üç kez kaçmaya çalışır fakat üçünde de Halil yolda yakalayıp geri getirir Esme’yi. Oğlu Hasan’ın doğumundan sonra Esme değişir. Artık yalnız oğlunu, Hasan’ını düşünür. Bir akşam Hasan,  annesi Esme ve babası Halil  sofra başındayken hapisten kaçan Abbas tarafından evleri kurşunlanır ve Halil ölür. Abbas, Esme’yi sürükleyerek yanında götürür. Halil’in kardeşleri ve köylüler sabaha karşı Abbas’ın ölüsünü köy meydanına getirirler. Esme’yi de döverler. Halil’in anasının gözünde oğlunun katili Abbas değil Esme’dir. Diğer oğullarına Halil’in kanını yerde bırakmamak için Esme’nin öldürülmesinin şart olduğunu söyler. Hiçbiri yapamaz. Esme’nin güzelliğine kıyamazlar. Üstelik Esme’nin çok kıyıcı olan ailesinden de çekinirler. Kendileri öldüremeyince bu işi yapması gereken kişinin Hasan olduğuna kanaat getirirler. Büyükanası sürekli Esme’nin kötülüğünden, başlarına bela getirdiğinden, babasının katili olduğundan bahseder. Köylülerden biri Halil’i gördüğünü iddia eder. Söylediklerine göre Halil kanı yerde kaldığı için hortlamıştır ve zebaniler onu her gün farklı bir hayvana dönüştürmektedir. Bir gün köpek, bir gün kartal, bir gün kedi, bir gün sümüklü böcek, bir gün yılan… Bu söylentiler köyde iyice yayılır. Söylentilerden iyice bunalan Hasan baskılara daha fazla dayanamaz ve amcasının verdiği silahla annesini vurur.

2 Haziran 2018 Cumartesi

CEHENNEM_Dan Brown

✮✮
Dünya nüfusunun hızlı artışı nedeni ile insanoğlunun yüz yıl içinde neslinin tükeneceğini düşünen genetik uzmanı Bertrand Zobrist, bu nedenle insan nüfusunu azaltacak özel bir virüs yaratır. Bu virüsün kendisi tarafından insanlığa hediye olduğunu göstermek için de bir video kaydı yapar. Çalışmalarından haberdar olan Dünya Sağlık Örgütünden(WHO) bir grup onun peşindedir. Virüsün aktif hale gelmesine çok az zaman kalmıştır. İntihar eden Zobrist arkasında Dante’nin “Cehennem”inden esinlenerek yapılmış Botticelli’nin ünlü bir tablosuna ait izler bırakır. WHO direktörü bu izlerin takibi için Harvard Üniversitesi Simgebilim Profesörü Robert Langdon’dan yardım ister. Robert Langdon, virüs yayılmadan, bir an önce onu bulmak ümidiyle, ipuçlarının peşinden Floransa’dan Venedik’e, oradan da İstanbul’a gitmek zorunda kalır.

26 Mayıs 2018 Cumartesi

GERMİNAL_Emile Zola

✮✮✮✮✮

Makine şefliği işinden kovulan Etienne, yeni bir iş bulmak ümidiyle Kuzey Fransa'daki Montsou'ya gelir. Maden işçileri oldukça zor koşullar altında ve düşük ücretle çalışmalarına rağmen, ekonomik buhrandan dolayı, iş sahibi olduklarına şükrederler. Etienne iş istediğinde önce yok dense de bir işçi kadının ölümü üzerine, Maheu adındaki bir işçinin aracılık etmesiyle kömür arabası itmek üzere işe alınır. İki oğlu ve bir kızı ile madende götürü usulü çalışan Maheu’nun ayrıca evde dört küçük çocuğu, eşi ve yaşlı babası vardır. Tüm diğer madenci evleri gibi kazandıklarıyla geçinemeyecek durumdadırlar. Borç alarak, acımasız bakkala yalvararak, zenginlerin evine giderek yemek bulmaya çalışırlar. Etienne, Maheu’nun evinde kiracı olarak kalmaya başlar. İşçiler, son zamanlarda birçok şey sebep gösterilerek kesilen ücretlerden dolayı artık para yetiştiremez ve geçinemez hale gelirler. Öfkeli ve haksızlıklara tahammülü olamayan Etienne, yardım sandığı adı altında bir proje başlatır. O, artık işçilerin lideri konumundadır. Şartların iyileştirilmesi için yöneticilerle görüşseler de talepleri kabul edilmez. Erternasyonal'in (uluslararası işçi örgütlenmesi) de yardımıyla grev kararı alırlar. Önce Montsou'da başlayan grev daha sonra diğer kömür madenlerine de sıçrar. Greve katılmayan ocaklara binlerce kişiyle yürüyerek çalışmaları durdururlar, işçilerin madene inmesine engel olurlar. Her gittikleri yerde yakıp yıkarlar. Etienne, öfkeli işçi grubuna söz dinletemez. Onların önünde sürüklenmektedir. İşletme sahipleri madende çalışmak üzere dışarıdan işçi getirince Etienne liderliğindeki işçiler, askerler tarafından korunan ocağa yürürler. Askerlere taş atarlar. Çıkan ateşli saldırıda Maheu ile birlikte yaklaşık yirmi kişi ölür. Bunun üzerine şirket olayları yatıştırmak için ocakları açar.  Fakat işçilerin durumunda bir düzenlemeye gidilmez. Ancak her şey yıkılıp yok edildikten sonra yeni bir düzenin oluşturulabileceğini düşünen işçi Souvarine, ocak girişinin kaplamalarına zarar verir. İşçiler madene indikten sonra çöküntüler ve su basmaları yaşanır. İşçilerin çoğu dışarı çıkmayı başarır. Etienne’in içinde bulunduğu yirmi kişilik bir işçi grubu madende mahsur kalır. Kurtarma ekipleri ulaştığında sadece Etienne hayattadır. Altı hafta hastanede kalan Etienne, Paris'e gitmeye ve Enternasyonel'de çalışmaya karar verir. 

21 Mayıs 2018 Pazartesi

TEMELLERİN DURUŞMASI 1-2_Ahmet Kabaklı

✮✮✮✮✮

 “Temellerin Duruşması, bulabildiğimiz belgeler, okuyabildiğimiz kitaplar ışığında, yakın tarihimize tutmaya çalıştığımız bir ışıktır. Büyük emeklerle, ancak üç yılda çıkardığımız bu kitap, yakın tarihimizi yanlış aksettiren bazı kaba yalanları gidermek, doğruları araştırma fikrini milletimize arz etmek maksadıyla yazıldı. Varlığı ile iftihar ettiğimiz, ilânından bir yıl sonra doğduğumuz ve ömrünü beraber yaşadığımız Cumhuriyet'in ve son iki yüz yılın "yakın" tarihi genellikle yanlış okutulmaktadır. İlim çağında ve demokrasi iddiasında olan Türkiye'nin yalan ve menfaat karanlığına daha fazla terk edilmesi, ona zulümdür”.

13 Mayıs 2018 Pazar

ÇANAKKALE MAHŞERİ_Mehmet Niyazi

✮✮✮✮
Ey Boğaz’ın hülyalı suları!.. Şimdi hürriyetin neşesiyle yeşil tepelerin eteklerine köpüklü dalgacıklarınızla dantelalar işliyorsunuz. Sizleri çiğnemeye gelen o çelik devlere karşı kükreyemez miydiniz! Bir millet, bir ümmet, bir medeniyet kaderini sizlere emanet etmişti. Yüzyıllardan beri canları pahasına sizleri koruyana sadakatinizi esirgememeniz için Cideli Mehmet Çavuş’un, Lapsekili Ali’nin, Kilitbahirli Yüzbaşı Hasan’ın, Libyalı Üsteğmen Mevsuf’un kurban olmaları mı lazımdı!..

Siz ey Kanlısırt, Kocaçimen, Kabatepe, Alçıtepe!.. Baharın şu günlerinde üzerinize bir gelinlik gibi düşen güneşin pırıltıları altında bahtiyar uyuyorsunuz. Pütürgeli Bilal, Yozgatlı Kınalı Murat, Ezineli Yahya Çavuş, Konyalı Mıstık ve iki yüz elli üç bin vatan evladı kemiklerini sizlere siper etseydiler, haliniz nice olurdu! Bedelinizin ağırlığını göstermek için mi alev saçan namlulara karşı lavlarınızı püskürtmediniz!…..
Ve siz hayatlarının baharında şehadet mertebesine erenler!.. Alemlerin Rabbi sizler için “diridir” derken, destanınızı fanilerin yazamayacağına da işaret ediyor. Biz yazamasak  da kanlarınızla yoğurduğunuz tepelerde rüzgar ebediyete kadar cenginizi terennüm edecek, mahzun vadilerde sütun sütun fatihalarla yükselen mezar taşlarınızı gökler selamlayacak!..

“…Evet, insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenab-ı Allah’larından ayırmak için başka ne yapılabilir!..”

                                                            Müttefik Orduları Başkomutanı General Jean Hamilton
“Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, Türk'lerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Fakir insanlardı; buğday kırığından yapılmış çorba, en önemli yemekleriydi; sağlıksız su içerlerdi; çamur barınaklarında yatarlardı; fakat en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlardı… Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvî bir vatan sevgisi vardır. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir millet ferdi daha görmedim."
                                                  5. Osmanlı Ordusu Kumandanı Mareşal  Liman Von Sanders

3 Mayıs 2018 Perşembe

FALCI_Stephen King

✮✮✮

NewYork'ta avukatlık yapan Billy Halleck, trafik kazasında yaşlı bir çingene kadının ölümüne sebep olur. Polis Şefi Duncan Hopley olayı derinlemesine incelemez. Birlikte golf oynadığı Hakim Cary Rossington ise kazada suçu olmadığına karar verir. Mahkeme çıkışında ölen kadının babası Billy’ye yaklaşarak yanağına dokunur ve “incel” der. O sıralar yüz on üç kilo olan Billy günden güne kilo kaybetmeye başlar. Birçok test yapılsa da bir hastalık teşhisi konulamaz. Sorunun psikolojik olduğunu düşünürler. Fakat Billy, yaşlı çingenenin kendisine söylediklerini aklından çıkaramaz. Haksız yere aklanmasına yardım eden Hakim Cary Rossington ve Polis Şefi Duncan Hopley’in de ne olduğu bilinemeyen ağır hastalıklardan muzdarip olduğunu öğrendiğinde lanetlendiklerine inanır. Yaşlı çingene onlara da dokunmuştur. Polis Şefi Duncan Hopley, beylik tabancasıyla kendini vurarak intihar eder. Hakim Cary Rossington da 3. kattan kendini hava boşluğuna bırakır. Billy başına gelenlerin haksızlık olduğunu düşünür. Ona kalırsa otomobili kullanırken dikkatini dağıtan eşi de suçludur, iki taşıtın arasından yola çıkan çingene kadın da ve hatta kadının yola çıkmasına engel olamayan yaşlı adam. Göçebe bir hayat yaşayan çingeneleri bulmak için yola çıkan Billy, elli sekiz kiloya kadar düşer. Billy Halleck, yaşlı çingene Taduz Lemke’yi, lanetini geri alması için ikna edebilecek mi dersiniz?

28 Nisan 2018 Cumartesi

CAN PARASI_Fakir Baykurt

✮✮✮✮

“Fakir Baykurt, öykülerinde köy yaşamının sertliği, yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç, sömürü gibi sorunları ele alarak köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumsalcı ve gerçekçi bir bakıştan işliyor. Gözlemlerden, canlı tanıklıklardan yola çıkan yazar, günlük konuşma dilini öyküye taşıyarak zaman zaman mizahi bir dil kullanıyor; bürokrasinin çarkları arasında sıkışan ama içinde de bir umudu barındıran “sıradan insanı”, yaşadığı yerin atmosferiyle birlikte çarpıcı bir biçimde betimliyor.”
1974 Sait Faik ödülü almış olan kitap, yazarın hayatı ve eserleriyle ilgili yapılmış bir röportajla başlıyor ve köyden, kasabadan dramatik insan manzaraları sunduğu yirmi bir öyküsünü barındırıyor.

18 Nisan 2018 Çarşamba

SEMERKANT_Amin Maalouf

✮✮✮✮
Semerkant'a kısa bir süre önce gelen Ömer Hayyam, sokakta İbn-i Sina'nın öğrencisi olan bir adamın dayak yemesine dayanamayıp olaya müdahale eder. “Zındıkça” diye tabir edilen şiirlerinden dolayı onu tanıyanlar apar topar kadı Ebu Tahir’in huzuruna çıkarırlar. Ebu Tahir, Ömer Hayyam’ı oldukça iyi karşılar, dostça davranır. Ömer Hayyam'a bir defter hediye eder. Ömer Hayyam, bu defteri herkesten gizlediği rubailerini yazmak için kullanır. Selçuklu veziri Nizamülmülk’le tanışan Hayyam bir buluşma talebi alır. Vezirle buluşmak için yola çıkan Hayyam, kaldığı bir handa Hasan Sabbah ile tanışır. Nizamülmülk, Hayyam'dan bilgilerini sunmasını ve hafiyelerin başı olmasını ister. Teklifi kabul etmeyen Hayyam kendi yerine genç ve yetenekli Hasan Sabbah’ı tavsiye eder. Zaman geçtikçe görevinde güçlenen Hasan Sabbah, sultan Melikşah’la arasını açtığı vezir Nizamülmülk’le karşı karşıya gelir. Güç savaşını kaybeden Hasan Sabbah ülkeden sürülür. Alamut’ta insanlarda dehşet uyandıran haşhaşi ordusuyla Hasan Sabbah tekrar ortaya çıkar. Yıllar önce tanıştığı Ömer Hayyam’ı Alamut’a davet eden Hasan Sabbah, istediğini elde edemeyince Hayyam’ın yazmasını ele geçirir ve yazmanın peşinden Hayyam’ın da geleceğini ümit eder. Fakat Hayyam doğduğu topraklara döner ve orada vefat eder. Yıllar sonra Moğol istilasına uğrayan ülkede, Alamut Kalesi de nasibini alır. Kalenin eşsiz kütüphanesi yerle bir edilir ve Hayyam'ın tek eseri olan Semerkant yazması esrarengiz bir şekilde yitip gider.
İkinci bölümde  Ömer Hayyam ve onun rubailerine hayran olan Amerikalı Benjamin Omar Lesage'ın 1895 yılında Hayyam'ın tek el yazması eserine kavuşma mücadelesi yer alır. Semerkant yazmasının peşinden İstanbul'a gelir, İran'da demokratikleşme hareketleriyle tanınan ve ülkeden sürüldüğü için İstanbul’da yaşayan Cemaleddin Afgani ile tanışır. Onun aracılığıyla Ömer Hayyam'a ait tek el yazmasının İran'da bulunduğunu öğrenen Benjamin, yeniden yollara düşer. Ömer Hayyam’ın yazmasını bulmak içim Prenses Şirin ona yardım eder. İran'a gelmesi beklenen demokrasi için bir süre orada tanıştığı arkadaşlarıyla birlikte savaşır. Fakat demokrasiye yeni kavuşan İran, Rus ve İngiliz baskılarına yenik düşerek rejim değiştirir. Umutları yıkılan Benjamin ve Şirin, yanlarında Hayyam’ın el yazmasıyla soluğu Batı'da alırlar ve evlenirler. Amerika’ya gitmek için Titanic'le yaptıkları yolculuk büyük bir felaketle sonuçlanır. Buz dağına çarparak batan gemiden kurtulmayı başarsalar da Hayyam’ın Semerkant Yazması onlar kadar şanslı değildir.


8 Nisan 2018 Pazar

KARINCANIN SU İÇTİĞİ_Yaşar Kemal

✮✮✮✮

Şeref madalyalı bir savaş gazisi olan Poyraz Musa, mübadele ile gitmemiş Rum Vasili, Lena, Kadri Kaptan ve anası Melek Hatun;  Ege’de Kaz Dağı’nı gören Karınca Adası’nda yaşarlar. Zamanla onlara savaşlardan, kırımlardan, sürgünlerden arta kalan; mübadeleyle Yunanistan’dan gelen, Anadolu’daki savaştan kaçmış, yoksulluktan bitap düşmüş insanlar katılır.  Hüsmen, Nişancı Veli, Dengbej Uso, Baytar Cemil, Musa Kazım Ağaefendi, Dr.Salman Sami ve Dr. Halil Rifat, Hasan Çavuş… ve her gelen kendi hikayesiyle gelir.